Köhnemek

Köhne diye bir kelime var. Köhnemek diye de fiil oluyor.  Geçenlerde İstanbul pasajında otururken etrafıma bakındım biraz. Köhnemiş birkaç yapı, etrafta eski eşyalar. Köhnemek de nasip işiymiş dedim. Depremde burası da yerle bir olup, köhneyemeden yok olup gidebilirdi. Belki de aylardır süren bu yıkım hamlesi burayı da söküp atacak kimbilir. Köhnemek de nasip meselesi bir yerde.

Çay ocağında yaşlı bir amca oturuyor. Köhne mi demeliydim. Yüz yaşını geçmiş diyorlar. O da nasip meselesi bir yerde. Görüp göreceğinden razı olacağını bilse insan, köhnemeye de razı olur. Fakat ne zaman ne olacağını bilme ihtimalimizin olmadığı bu dünyada köhnemek. Hele bir dursun, her gün köhnüyoruz zaten.

İyi ki bu günleri görmedi dedik bazı vefatlar için. Ne haddimizeydi o ayrı mesele tâbi. İyi ki öldü de koronayı görmedi, iyi ki depreme yakalanmadı filan. Sanki iyikilerin şubeliğini vermişler bize. Ölüme güzel bir yakıştırma yapalım diye. Mezara konmuş gül gibi. 

İki Azeri çocuk konuşuyordu. “Menim köhne bir arkadaşım var idi” dedi biri birine. İdi biraz uzun çıkıyor Azerilerde. Demek ki arkadaşlık da köhne oluyor. Köhne olmak kötü bir şey değil kimi zaman. Ama nasip meselesi bir yerde. 

Eski şehirlerden bahsediyorduk geçenlerde. İstanbul ne kadar eski, peki ya Roma? Buralarda dolaşın, Sivas’tan Diyarbakır’a kadar birçok kadim kent çıkar karşınıza. Fakat Malatya… Köhneme şansı bulamayan bir şehir işte. İki yüz yılı bulmayan tarihi ile, depreme dayanıksız zeminde, hafızası zayıf insanları ile. Bir yerde köhnemeyi elinin tersiyle iten bir şehir işte. İnsan köhner de bu şehir hep baştan hep baştan yapılır. Haksız mıyım?

17 Haziran 2023 Net Haber yazım

Author: mehmetzeki

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir