Keşke Gelmeseydin Ramazan

Riyakârlık yapmanın âlemi yok. Ramazan ayı yine olanca sıkıntı ve stresiyle geldi çattı. Sene boyunca ara ara aklımıza gelmedi değil. Ramazan yine yaklaşıyor. Ne halt edeceğiz dedik kendi kendimize. Zamanı durdurmak mümkün değil tabi ki. Kaçınılmaz sonla karşı karşıyayız. Ramazan ayındayız.

      Ramazan ayının iki ayrı anlamı var. Birisi kitaplarda geçen, insanların dillerinden dökülen anlamı. On bir ayın sultanı, mübarek keşke hiç gitmese, ne kadar huzurlu bir zaman, neşe doluyor insan ve benzeri söylemlerle insanların anlattıkları bir zaman dilimidir ki biz her dinleyişimizde hayret ederiz, bahsettiğimiz Ramazan aynı Ramazan mı ki acaba deriz. Bizim açımızdan da Ramazan’ın bambaşka bir anlamı vardır. İnsanların ve bilhassa nikotin bağımlılarının ne olursa olsun oruç tutma inatları yüzünden burnumuzdan gelen bir zaman dilimidir. Çarşıda, pazarda binlerce insan Ramazan’ın yüzlerine yansıttığı bir asabi ifadeyle, dokunsan patlayacak barut fıçıları gibi dolaşırlar. Trafik her zamankinden daha çetrefilli bir keşmekeş olmuştur, herkes kafasını camdan uzatır, her an kavgalar patlayacak gibidir. Her an kavgalar patlar da, bıçaklar çıkar, silahlar sıkılır. En azından yumruklar, tokatlar patlar. İnsanlar bu mübarek ayın etkisiyle birbirlerine dayak atarlar. Ramazan’ın en önemli anlamlarından birisi budur. Bir sene boyunca kendini sıkmış olan insan evlatları bir senenin sonunda “Ulan yeter sıktık kendimiz, patlayalım artık” diyerek her türlü şiddet faaliyetinin içine girerler. Sesler normalden birkaç ton daha yüksek çıkar, bağırtılar çağırtılar artar. Bu ay kargaşanın, korkunun, sinirin, asabiyetin hâkim olduğu bir aydır ki, ben de kendi namıma konuşayım: Sene içindeki tüm miladi ve hicri aylar arasında keşke hiç gelmese dediğim yegâne ay budur.

     Oruç tutanların büyük bir kısmı sadece gösteriş için tutarlar oruçlarını. Kimsenin orucun anlamı hakkında pek fazla bilgisi yoktur. Nefis terbiyesi, açın halinden anlama, Allah rızasını kazanma gibi bir amaçla tutulmaz bu oruç. Nefsini terbiye edecek olan adam akşama kadar açlık ve susuzluk yüzünden yakınmamalı, açlığa da susuzluğa da sabrettiği gibi, insanların kalbini kazanmak için de çaba göstermelidir. Olur olmaz şeylere bağırıp çağıran; kalp kıran ve gönül inciten bir insanın tuttuğu oruç nefsi terbiye etmeye yönelik bir oruç değildir. Sadece adet yerini bulsun diye yapılan bir davranıştır ki biz buna ibadet dahi diyemeyiz. Allah rızası için bir adım atılırken “Yere göğe sığmam, bir mümin kulumun kalbine sığarım” diyen o Yaradan’ın o mümin kulunun kalbi kırılıyorsa bunun adı ibadet olmaz. Kimse gücenmesin, bunun adı desinler uğruna aç kalmaktır. Aman kimse oruç yiyor demesin. Ben insanların kalbini kırayım, Allah rızasını hiçe sayayım ama kimse benim için oruç yiyor demesin. Aferin bana.

Bir de yardım komedileri vardır ki, gösteriş alır başını gider gidebildiği kadar. Herkes sadakasını göstere göstere verir arkasından da her yerde de söyler yaptığı yardımları. Bu yüzdendir ki “Damlaya damlaya göl olur” atasözünden daha sık kullandığımız bir atasözü girdi literatürümüze. “Böyle şeyleri söylemek olmaz ama ben yine de anlatayım”. Yahu arkadaş bir şeyi de kendine sakla, anlatma. Her yardım sahibi her yardımını hep aynı cümleyle anlatmak zorunda mı? O zaman yardım etmenin anlamı ne. Gösteriş mi dedi birisi? Evet, doğru bildi.

Kim ne derse desin, benim en sevmediğim ay Ramazan ayıdır. Her an şer gelip bana bulaşacak diye korkarım, birisi sigarasızlığını bahane edip bana çatacak diye çekinirim, birilerin gösterişi, riyası gözüme çarpacak ve ben yine insanlığımdan utanacağım diye korkarım. Her sene korktuğum aynen başıma gelir, herkes orucunu gözüme soka soka tutar, bir şekilde gelir birileri de ibadet etme bahanesiyle benim kalbimi kırar gider. Ben de endişeyle beklerim bir dahaki Ramazan’ı, keşke hiç gelmese derim.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir