Gündelik Telaşında Malatya

Şehrin sokaklarında dolaşıyorum. Sebebim olsa da olmasa da sanki gizli bir kuvvet beni çarşıya doğru çekiyor. Kışla, Fuzuli, Emeksiz, İnönü Caddesi civarlarında geziniyorum alışkın adımlarla. Adımlarım alışkın fakat zihnim bu durumu anlamlandırmakta zorluklar çekiyor. “Bu şehir o eski İstanbul mudur?” diyor ya şair dizelerinde. Ben de Malatya’yı arıyorum kalıntıların arasında. Yok. Çocukluğumun geçtiği mahalle aslında ufacık bir tarlaymış, bana ne kadar büyük geliyordu. Bütün hayatımın geçtiği caddeler, sokaklar tek tük ayakta kalabilmiş binalar dışında o hayatı anımsatmıyor bana. 

İnsan davranışları çekiyor dikkatimi. İnsanlar yine aynı şekilde hayatlarını sürdürme telaşı içerisindeler. Normal olmayan bir şeyler vuku buluyor civarlarında fakat hareketler normal, tavırlar normal, yürüyüşler normal. “Ne yapsınlar?” diye geçiriyorum içimden. Hayat bir şekilde her şeye rağmen devam edecek. Adaptasyonu en yüksek canlılardan olan insan da her şeye rağmen hayatını sürdürecek. Elden ne gelir. Ben de hayatımı, tüm olanları normalleştirmeye çalışarak sürdürmeye çalışıyorum. Bazen kendime de tüm Malatyalılara da kızıyorum normalleştirdiğimiz için, bazen de hoş görüyorum. Elden ne gelir? 

Malatya’nın görünmez bir şehir olduğunu düşünüyorum bazen de. Depremden etkilenen şehirler listesinde son sıralarda adı anılıyor şehrimizin. İnsanların duyarsızlığı mı, idarecilerin kendilerine puan kazandırmak için her şeyi güllük gülistanlık göstermek çabaları mı, depremin merkez üssünün Kahramanmaraş olması mı, hepsi bir araya gelince oluşan tablodan mı bilmiyorum fakat ülke çapında Malatya deprem gündeminde yok gibi. Bu kadar yıkıntıya rağmen görünmezlik iksiri serpilmiş şehrimizin üzerine. Biz de farkında değiliz dünya da. Güneşe göç olmuş da biz burada kalmışız gibi. 

Seçim gündemi, bir de bakıyorsunuz ki her şeyi silip süpürmüş. Medya ve sosyal medya gereksiz gündemler için fotoğraf çektirmeyi adet edinmiş eşhas ile dolmuş taşıyor. Belirli günler ve haftalar kutlanıyor, fotoğraf çektirmeyi seven insanlar birbirlerini ziyaret ediyorlar, sonra yine belirli günler ve haftalar. Hayat böyle akıp gidiyor. Bir sene olacak bir ay sonra. 

Malatya’nın yaraları kanamaya devam ediyor halbuki. Vahdettin Yiğitcan ağabey, ulaşımdaki sıkıntıları yazmış. Elektrik kesintileri, su kalitesindeki zafiyetler, internet kesintileri adiyattan hadiseler haline gelmiş durumda. Bir yerden bir yere gitmek o kadar zor ki, her an gittiğiniz yolun bir yıkım yüzünden kapatılmış olmasıyla karşılaşabilirsiniz. Kış şartları zaten yolları çamur deryası yapmış. Trafik kazaları dikkat çekecek seviyelerde arttı. Bir düzensizlik, bir curcuna içinde gündelik hayatı normalleştirmeye çalışıyoruz. Kanayan bir yarası varken sokaklarda dolaşan insanlar düşünün. İşte Malatyalı bu. Kanayan yarasına rağmen sokaklarda dolaşan, yarasını yok sayma eğiliminde insanlar. Mülteci kamplarını andıran on binlerce konteynerde yaşayan insanlar. Bir elektrik kesintisinde ya da bir yağmurda ne yapacağını bilmeyen normallik adayları…

Sokaklarda dolaşıyorum. İstanbul pasajı yerinde duruyor. Gazi parkı keza öyle. Gazi ilkokulunu kütüphane yapacaklarmış. En iyimser konuşanlar on seneden önce Malatya’nın düzelemeyeceğini söylüyor. Katılıyorum, düzelmez kolay kolay bu yıkım. Sonra yine seçim, sonra yine alışveriş, sonra yine gündelik şeyleri konuşuyor hemşehrilerim, yıkılmış binaların arasında, çamura batmış sokak ve caddelerde.

11 Ocak 2024 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir