Coğrafya Mahkumları [Tim Marshall]

Coğrafya Mahkumları, yaşanılan coğrafyanın fiziki özellikleri ile bu coğrafyada hüküm süren devletlerin iktisadi ve siyasi gücü arasındaki korelasyonu ortaya çıkaran bir kitap. On farklı dünya bölgesi üzerinden coğrafi özellikler ile siyasi-iktisadi güç arasındaki ilişki hem tarihten hem de günümüzden örneklerle anlatılmış.

Haritaların ilki Rusya. Moskova, fiziki olarak çok ortada kaldığı, doğal engellerle korunmadığı için Rusya dış politikası tarih boyunca ve günümüzde de dışarıdan gelecek bir kuvvetin buraya ulaşmasını engellemek üzerine kurulu. Bu engellemenin en iyi yolunun saldırmak olduğunu düşünen Rus yöneticiler oldu bitti saldırı politikası izliyorlar.

Stalin, etkin olduğu dönemlerde Rus nüfusunun çoğunlukta olmadığı yerlere büyük sayıda Rus yerleştirerek buralardaki Rus etkisinin kalıcı olması için çabalamış. Bugün Rus politikasının önemli bir aracı haline gelmiş bu durum. Rusya, civarındaki ülkeler hem barındırdıkları Rus nüfus üzerinden hem de kendisine enerji açısından bağımlı olmaları üzerinden baskı uyguluyor.

Rusya etrafındaki değişik coğrafyalarda tampon bölgeler oluşturarak merkezini ulaşılmaz hale getirme üzerine bir politikayı yüz yıllardır uyguluyor. Ukrayna, Gürcistan, Moldova gibi ülkelerde çok aktifler.

Rusya’nın yerel bir güç olmaktan öteye gidememesinin, gidemeyecek olmasının, sebebi yine coğrafya. Kuzeyinde buzdan bir deniz, bir tarafında Sibirya ticari yolları kapatmış durumda. Ulaşım yollarındaki bu sıkıntılar bu ülkenin daha da güçlenmesinin önündeki en büyük bariyer.

İkinci harita Çin. Hindistan ile aralarındaki dağlar doğal bir set halinde. Bu ülkeyle savaşamıyor, başka türlü de zor ilişki kuruyor. Çin nehirleri ulaşım ve tarım açısından değerli. Denizle ilgili engelleri var, güney denizinde çok fazla ada ve ada ülkesi var bu yüzden bağımsız hareket etmesi zorlaşıyor. Stratejik olarak kendisi için önemli yerleri işgal etmekten çekinmiyor. Sincan’da petrol var ve burada nükleer denemeler yapılıyor. Tibet, Mançurya gibi bölgeler önemli. Kendi nüfusundan buralara sürekli kaydırmalar yaparak bu bölgeleri kendine bağlıyor Çin.

Çin’deki büyük bir problem toprakların kirliliği. O kadar hor kullanmışlar ki tarım alanlarını, toprak oldukça verimsizleşmiş.

Dünyanın en güçlü donanması ABD’ye ait fakat Çin sürekli kendini geliştiriyor ki dünyanın süper gücü olabilsin. Deniz yollarına hâkim olmak önemli bir unsuz süper güç olabilmek için.

Bu ülkenin handikabı nüfusu. İnsanlar alışverişi bir süreliğine keserlerse bu nüfusu besleyemeyecek olan ülkede büyük ayaklanmalar çıkar ve doğrudan batar. En zayıf noktaları bu gibi.

ABD, coğrafi olarak güçlenmeye çok müsait. Doğu ve batısında okyanus var, işgal edilmesi çok zor ve doğal limanlarından engelsiz bir şekilde dünyaya açılabiliyorlar. Ülke içinde maden zenginliği yüksek, taşımacılık için uygun nehirleri mevcut. 1940 yılında 2. dünya savaşında girdiklerinde İngiltere dünyanın çeşitli yerlerinden birçok üssünü Amerika’ya bırakmak zorunda kalarak dünyanın süper güçlüğünü devretmişler. ABD uzun bir süre süper güç olarak kalacak gibi. Nüfus açısındansa bir süre sonra hispanikler ve afro-amerikalılar sayı olarak beyazları geçecek. Enerji açısından son zamanlarda ABD kendi kendine yetmeye başlamış bu arada. Bu da dışa bağımlılığının azalması ve dünyayı bir miktar daha rahat bırakması manalarına gelebilir inşallah.

Dördüncü harita Batı Avrupa. Burada da güney kuzey arasında bir ayrılık var. Güney dağlık olduğu için verimsiz ve kuzeyin verimli ovalarında yaşayanlara göre zenginlik daha az. Genel olarak ulaşım için uygun ve dışarıya açılabilen limanları olduğu için zenginlik burada da yüksek olmuş yıllardır fakat ibre ileride biraz değişebilir. Avrupa Birliği çalkantıları durulmuş değil. Nüfus da çok göç aldığı için geleneksel beyazlıktan griliğe doğru kayıyor.

Afrika, dünyanın en zengin topraklarına sahip fakat berbat limanlar, taşımaya elverişsiz nehirler, çok fazla hastalık yapan sinekler, geçit vermeyen orman ve bataklıklar yüzünden gelişememiş. Yaşayan halklar da birbirlerini öldürmekten gelişmeye vakit ayıramıyorlar. Sömürücü batı buralarda istediği gibi at oynatmaya devam ediyor. Son zamanlarda Çin, Afrika ülkelerine yatırım yaparak enerji ve değerli maden ihtiyacını buralardan karşılamak için faaliyetlerde bulunuyor. Yollar yapılıyor, demir yolları yapılıyor. Bu da uzun vadede gelişim için ümidin olduğu manasına geliyor.

Altıncı harita, Ortadoğu. Burada çöller ve saçma haritalarla bölünmüş aynı dili konuşan devletler var. İç dinamiklerse çok farklı. Her türlü mezhep ayrımı var. Her mezhep kendi içinde alt mezheplere ayrılıyor ve bun ayrımlar oldu bitti kan dökmek için kullanılmış. Petrol bu coğrafyada kritik rol oynuyor. Uzun vadede Şii bölgeleri daha avantajlı petrol açısından. İran ise dağlık bir arazi ve çok bölünmüş bir etnik yapıya sahip olduğu için gelişme ihtimali düşük bir bölge. Farsçanın İran’da en fazla %60 oranında kullanıldığını duyunca şaşırdım. Azeri, Türkmen, Gürcü, Kürt çoğunluğu olan eyaletler de varmış bu ülkede. Ortadoğu’da Şii-Sünni ayırımı yüzünden Arap Soğuk Savaşı hüküm sürüyor.

Yedinci harita, Pakistan ve Hindistan. İki ülke arasında büyük bir gerilim var. Çeşitli stratejik bölgeler üzerinden satranç oynuyorlar. İki ülkede de nükleer silah mevcut bu da durumu daha da tehlikeli hele getiriyor.

Sekizinci harita, Kore ve Japonya’ya ait. Burada Kuzey Kore’nin durumu kritik. Japonya işgal edilemez bir durumda fakat toprakları verimsiz. Deniz ticareti açısından kuvvetli bir pozisyonda. ABD buralarda cirit oynatıyor ama varlığı ile rahatsızlık veriyor. Kuzey Kore’nin varlığı bazen denge unsuru olsa da çoğunlukla rahatsızlık verici.

Latin Amerika fiziki olarak iyi durumda değil zira iç kesimler ile kıyı arasındaki ulaşım oldukça zor. Ormanlar geçit vermiyor. Orta Amerika’da Panama Kanalı önemli bir geçit. Burası Amerika kontörlünde. Çin, kendi kontrolünde bir Nikaragua Kanalı açma projesi yürütmüş ama şimdilik başarısız. Uzun vadede ne olur bilinmez.

Son harita Kuzey Kutbu. Burada buzullar yavaş yavaş eridikçe iki önemli sonuç ortaya çıkacak. Birisi açılan ticari yolların kıtalar arası seyahati kısaltarak daha ekonomik hale getirmesi, bir diğeri ise buralarda bulunacak doğal zenginlikler. Petrol, doğalgaz gibi kaynakların paylaşılması burada söz sahibi olan ülkeler arasında problemlere yol açacak.

Sonuç olarak, coğrafya, çoğu zaman ülkeler için hapishanedir ve ülkeler bu hapishanenin mahkûmları. Coğrafya, ekonomik ve siyasi gelişim açısından en önemli faktörlerden birisi. Altını çizdiğim birkaç ilgi çekici noktayı buraya aktardığım kitabın yazarı Tim Marshall uzun yıllar gazetecilik yaparak dolaştığı çeşitli coğrafyalardan edindiği izlenimlerini aktarmış 300 sayfaya yaklaşan bu kitabında. Mert Doğruer’in çevirisi ile Epsilon yayınlarından çıkmış kitap.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir