Aragazı

Akşamüstü minibüs durakları. Garaj, viraj, şoför okulu, fen lisesssiiii… Trafik kilitlenmemiş ama düzgün de akmıyor. Bazı minibüsler yola çıkmış bazıları arkalardan geliyor. Kavga, bağırtı, gürültü gırla. Bir minibüs yola çıkmış hafif hafif gaz veriyor arabaya, henüz boş. Sanki gidecekmiş gibi bir havası var. Yolcu çok beklemeden gideceği için sevinip minibüse atlıyor ama yanılıyor. O minibüs dolana kadar beklemek zorunda. İçerinin loş ışığına gözlerini alıştırıp kendini müziğin ritmine kaptırıyor. Mor renkli ışıklar altında en bilinmedik arabesk müzikler. Dinleyeceksin, başka şansın yok. İstersen başka minibüste başka bir müzik dinle.

Minibüs inatla hareket etmiyor. Biraz önce sıra bekler gibi bekleyenlerin çoğu hareket etti, yerlerini başkalarına bıraktı ama bizimkinin kalkası yok. Koltuklar doldu, ayaktaki yolcuları hizaya sokuyor şoför. “Abla sen çocuğu kucağına al, sen şuraya otur, sen arkaya geç…” Biraz sonra yavaşça yola revan oluyor araç. Yolcu biraz hızlı yürüse belki daha hızlı gidecek. Gecikmişliğine müzik sesi eklendikçe bunalımı artıyor. “Her kadın bağrımda açtı bir yara, şu koskoca dünya dar gelir bana, bir büyük rakı yetmez ki bana, şişeler içinde kayıp gibiyim, şişeler içinde yitik biriyim.” Ağlasa mı, gülse mi karar veremiyor. Şoför cep telefonunu almış eline bağırarak bir şeyler anlatıyor. Yolcuların sohbetleri ve şarkıyla birleşince bir uğultu doldurmuş tüm arabayı. Loş ışığın altında yolcu camdan dışarıya bir bakıyor ne kadar gittiler diye. Bir arpa boyu yol. Minibüsçü bir yandan telefonla konuşurken diğer yandan kornaya basıyor. Zınk diye duruyor yolcu almak için sonra başka araçların önüne kırıyor. Bir boşluk bulunca da Allah ne verdiyse basıyor gaza. Bu g aza basma seanslarından oluşan zangırtı bütün sesleri bastırıyor. Yolcu birine yer verip ayakta kalmışsa, bir de arabada bir lahmacun sahibi varsa nasiplenmeyen duyu organı kalmıyor. “Şarkılar ağlıyor sende vefa ne arar, yüreğin buz tutmuş senin, ömrümü yıllara çalanım geri…”

Minibüs tüm beklentilerin en aza indirgenmesi gereken bir kara taşıtı. Kendi aracınızı kullanıyorsunuz, ters yönden bir minibüs geliyor. Gitmeye kalkmayın, yol hakkı onundur. Önünüzde zınk diye bir minibüs durdu, sakin olun, onun en doğal hakkı. Arkanızda bir minibüs varken durmak zorunda kaldınız, çocuklu bir bayana ya d a bir özürlüye ya da bir ihtiyara karşıya geçmesi için yol veriyorsunuz. Minibüsçünün kornaya abanması, bir punduna getirip önünüze kırması olasıdır. Onun en doğal hakkıdır. Ya da yolcusunuz. Verdiğiniz üç kuruş parayla minibüsü satın aldığınızı zannetmeyin. El kaldırdınız minibüs durdu, durmama hakkı da vardır. Siz arabaya bir ayağınızı atmışken harekete geçebilir, ya da inerken aynı şekilde dengenizi korumalısınız. Müthiş bir süratle giderken sakın ola ki ikaz etmeye kalkmayın şoförü. Yolun ortasında bir yerde durup on dakika müşteri de bekleyebilir. Her an her şeye hazırlıklı olmalısınız. Sizin bildiğiniz dünya, sizin tabi olduğunuz kurallar bir minibüs şoförü için geçerli değildir.

Bir belgeselde görmüştüm, gavurun üçüncü dünya tabir ettiği ülkelerden birindeki minibüsleri kameraya alıyorlardı. Bence dünyayı ileri-geri; ikinci-üçüncü; gelişmiş-gelişmekte olan diye ayıranların çok fazla matematik-istatistik hesabı yapmalarına gerek yok. Minibüs gibi bir toplu taşıma aracı kullanan ülkeleri hiç düşünmeden onlar; kullanmayanları da biz diye gruplandırmaları yeter de artar bile.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir