Türk Dili

Yassı’nın -sı’sı ile yatsı’nın -sı’sı arasında ne fark var? Cevap veriyorum. Fark yok. İkisi de -sı, ikisi de ayrı yazılamayacak -sı’lardan. Türk dili kullanılmaya başladığından beri bu -sı’lar ayrı yazılmamıştır. Aynı şekilde ayı’nın -yı’sı ile sıkıntıyı’nın -yı’sının ayrı yazılamayacağı gibi. Türk dilinde hiçbir -yı, hiçbir -ya ayrı yazılamaz. İster uzaya gitmenin -ya’sı olsun ister sıkıntıyı’nın -yı’sı olsun. Hiç fark etmez. Bitti mi sayın okuyucu? Bitmedi tabi ki. Dahi anlamına gelen -de ve -da ekleri ayrı yazılır. Bir -de yazasınız mı tuttu. Oturun kafanızdan o -de ile dahi kelimesinin yerlerini değiştirin. Mantıklı olmuyorsa bilin ki ayrı yazılmayacak bir -de tasavvur etmişsiniz. İlla ayrı yazmam lazım diye sakın ola ki bir -de’yi ya da bir -da’yı kesme işaretiyle ayırmaya kalkmayın. Bu dilde böyle kaideler yok. Bu dilin adı Türkçe. Kurallarını bilmiyorsanız öğrenin. İnsan içine çıkmayın kuralsız kuralsız, yazılarınızı da kuralsız kuralsız çıkarmaya kalkmayın.

Ayrıca; dilimizde bazı noktalama işaretleri mevcut. Kıymetli okuyucu. Nokta olur, virgül olur, kesme işareti olur, noktalı virgül olur; bu işaretleri yanlış koyma korkusuyla koymazlık etme. Öğrencisin kompozisyon yazman icap ediyor. Vatandaşsın dilekçe yazman gerekiyor. Gazetecisin haber yazman gerekiyor. Yazı yazmadan yaşamak zor bu devirde. Basit bir kaç kuralı bildiğin zaman emin ol ki sen de kullanabilirsin bu işaretleri. Cümle nokta ile biter. En azından bunu bil yeter. Cümlen bittiği zaman noktayı esirgeme. Allah razı olsun bu güzel dili bugünlere kadar taşıyan atalarımızdan. Dilimize sahip olmasalardı kim bilir bugün hangi dili konuşuyorduk. Biz dilimize sahip çıkmazsak kim bilir bizden sonraki kuşaklar hangi dilleri konuşacak. Uyumayalım. Dilbilgisinden noktalama işaretlerine kadar dilimizin her ayrıntısına sahip çıkalım.

Her dilin kendine özgü kuralları vardır. Bu kuralları basite indirgeyelim. Yazım kuralları, noktalama kuralları ve anlatım kuralları diyelim. Ben Türkçe öğretmeni değilim, haddimi aşıyorum belki bu noktada ama bu dili anadil olarak sahiplendiğim için yaptığım savunma hoş görülür sanırım. İfadenin düzgün olduğu, özneyle yüklemin birinin bir dağa birinin bir bağa gitmediği, büyük ve küçük harflerin yerinde kullanıldığı, satır sonuna gelen kelimelerin hecelerinden kesildiği, eklerin doğru yerde ve şekilde kullanıldığı yazılar okumaya hasret kaldık. Bu dilin üzerinde herkes babalarının çiftliğinde gezinir gibi geziniyor. En basit kuralları bile öğrenmeden cümle kurmaya kalkıyor ve gazete, kitap, dergi basıyor insanlarımız. Hiçbir vezne uymadan yazılmış şiirleri okumaya tahammül ediyoruz ama dilbilgisi kurallarına uyulmamış yazıları okurken cinlerimiz tepemize çıkıyor. Dilimizin nereye gittiği, geleceğimizin ne halde olacağı konusunda içimiz şüphelerle doluyor ve taşıyor.

Her dil bir akarsu gibidir. Kendi yatağında akıp gider, kendi kurallarını yüzlerce yıl boyunca kendisi belirlemiştir. Bir zaman geldiğinde o akarsu yatağının sağını solunu kazmaya başlarsak o kaynağı heba etmiş oluruz. Dilin de kendine özgü kuralları vardır. Binlerce yıllık kullanımın sonunda kendi kendine oluşturduğu bazı kurallar vardır. Bu binlerce yıl zarfında en az yılların sayısı kadar çok yıpratma saldırılarına maruz kalmıştır o dil. Bilinçli insanlar dilimizi korumasalardı eğer bugün Latince örneğindeki gibi ölü bir dil olacaktı Türkçemiz de.

Dilimizi korumak konusunda hepimize iş düşüyor. En başta ilkokul öğretmenlerine dilimizi doğru öğretmek vazifesi düşüyor. Sonrasında da eli kalem tutan herkese düşüyor görev. Konuşma dili ile yazı dilinin birbirinden farklı olduğu gerçeğini hepimizin, öğrencisinden öğretmenine, amirinden memuruna, bu ülkenin vatandaşı olan herkesin çok iyi bir şekilde benimsemesi gerekiyor. Ki eline kalem alan her insan bir cümle yazmadan önce on defa düşünsün. Yaptığının bu dile zarar verip vermediğinden emin olsun.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir