Ayağını Uzatıp Yatma Fonu

Dört çiçek, dört yeni evin kapısının önüne yerleşmiş. Birileri çiçeklere bakıyor. Birileri koparmasın diye gayretkeş bir çaba içerisindeler. Gizli kameralar mı taksak, etrafına elektrikli ve dikenli teller mi çeksek diye istişare ediyorlar. Bilmiyorlar ki çiçekler koparılıyorsa eğer dışarıda olmalarının bir anlamı da yok. Çiçekleri koparan bir topluluğun insanları çiçekli bahçeleri olan sokaklardan geçmeyi hak etmiyorlar ki. Onların hakkı çöp kokuları olan sokaklardan geçmek. Çöp kokusunu içine çekmek. Çünkü orada çiçek olsa koparacaklar. Dört evin önüne de beton dökülüyor sonrasında. Çiçekler sökülüyor. Başkalarının söktüğünü görüp üzülmek istemeyen ev sahipleri kendi elcağızlarıyla söküyorlar çiçekleri.


     Bir kadın, yaşlı mı yaşlı, bir çuvalı sırtlamış gidiyor. Yaşlı insanların iş yapıyor olmaları ne kötü. Emeklilik fonlarının yanında yaşlılık fonları da olmalı. Yaşlı insanlar sırf o yaşa geldikleri için (emek verdikleri için değil, hatta emek vermemiş olsalar bile) bu fondan yararlanmalı. Fonun ismi ayağını uzatıp yatma fonu (AUYF) olmalı. İhtiyarlar ayaklarını uzatıp yatmalılar. Kemiklerini dinlendirmeli, geride bıraktıkları yarımdan fazla yüzyılın hikâyelerini birbirlerine anlatmalılar; abartıya kaçarak. En doğal yaşlı hakkı abartma hakkıdır. Bütün ihtiyarlar, bütün geçmiş hikâyelerini abartarak anlatabilmeliler. Bire bin katmalı, izleyicisi oldukları tüm hadiselerin kahramanı olmalılar. Kimse de yüzlerine vurmamalı bu abartışları. Hayret edermişçesine bir yüz ifadesiyle dinlemeliler. Ama her şeyden önce yaşlılar iş yapmaktan bir an önce kurtarılmalı. Çuval taşıyan ihtiyar kadın çuvalını bir tarafa atmalı. Bir genç onun yerine o çuvalı oradan alıp gideceği yere kadar götürmeli. Sonra da teyzenin elini öpmeli ve akabinde berhudar olmalı. Evlat olmalı. Çağa olmalı.


     Yaşlılarına kıymet vermeyen toplumların da tıpkı çiçekleri koparan toplumlar gibi ceza görmeleri lazım. Nasıl ki çiçekleri koparan toplumlar çiçeksizlikle cezalandırılıyorlarsa, yaşlılarına kıymet vermeyen toplumlar da tecrübesizlikle cezalandırılmalı. Atasözleri olmamalı örneğin. Her olayı yeni baştan yaşamalılar. Kimse onlara “Dikkatli ol, o öyle olmaz, böyle olur” dememeli. Onlar da bindikleri dalı kesip düşmeli, samanı saklamadıkları için zamanı gelince samansız kalmalı, ağacı yaş iken eğmeyip sertleşince ne yapacağını şaşırmalı. Yaşlılarına kıymet vermeyen toplumlar zaten ceza görüyorlar aslında. Hepsinin patlıcanlarını kırağı çalıyor, büyük lokma yemeyip büyük laflar ediyorlar, canları boğazlarından gidiyor. Çiçekleri koparan toplumların başlarına gelenin aynısı zaten.


Toplumların kusurları keşke böyle basit olsa. Dünya üzerinde yaşayan tüm toplulukların sadece birer adet kusurları olsa. Birisi çiçek koparan toplumken bir diğeri yalancı bir toplum olsa, bir diğeri dedikoducu olsa. Böylelikle her birinin tek suçu ve tek cezası olur. Onlarca kötü huyları oluyor ama toplumların, ne feci. Hem yalancı, hem sahtekâr, hem çiçek koparan, hem yaşlı hakkı gözetmeyen ve bunların dışında yüzlerce hem içeren toplulukları var dünyanın. Nurtopu gibi. Sonra da ceza üstüne ceza yağıyor. Sonra da niye ceza yağıyor diye şaşırıyor insanlar.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir