Parasallaştırma Eğilimi

Günümüz dünyasında çılgınlık ve hatta vahşet seviyelerine ulaşmış bir parasallaştırma eğilimi var. İnsanlık tüm birikimini sadece parayla ifade edilebilen şeyleri alıp diğerlerini çöpe atma durumuna gelmiş durumda. İnsan ekonomik bir canlı olarak tanımlandıktan sonra iş çığırından çıkmaya başladı. Şimdi artık hepimiz, boyunlarımıza asılmış etiketlerle geziyoruz. Kaç para ediyoruz, kaç para kazanıyoruz. Gerçek soru bu, diğerleri anlamsız. 

Nakde çevrilebilen şeylere anlam vermeye başladı artık insanlar. Sevgi, saygı, hoşgörü mü? Karşıdakinin servetine göre verilebilecek şeyler bunlar. Benim sevgimi hak etmiyor. Neden? Az kazanıyor çünkü. Din bir sektör haline gelmiş, her yıl milyarlarca dolar dönüyor bu sektörde. Duygular parayla ilintili olduğu kadar değerli. Doğruluk, iyi kalplilik, merhamet… parasal ifadesi olmayan şeyler anlamsız ya da parayla ifade edilerek değer biçilmeyi bekliyor. 

İnsanoğlu feci bir cenderenin içinde sıkışmış durumda. Derd-i maişet değil bu cendere yanlış anlaşılmasın. Bir üst seviyeye çıkabilmek için sıkıştırılıyor her insan. Üstün üstü var, onun da üstü var. Bilgisayar oyunu gibi. Hep daha fazla, hep daha fazla. Etrafınıza bakın, halinden memnum kimse var mı? Herkes bir üst seviye hayaliyle mutsuz. Herkes bir arayış içinde fakat bu arayış insan olmakla, dünyayı anlamakla, kendini bilmekle ilgili değil. Varsa yoksa para. 

Mekânlar kapitalleşince değerli hale geliyor. Geleneğin bile bir parasal ifadesi var. Mutfağını pazarlayabiliyorsan gastronomi şehri olursun, dağını dereni turizme kazandırırsan milyon dolarlık yaftalar yapıştırabilirsin üzerine. Aksi halde yok olsun gitsin. 

Geçmişten bir iz kaldıysa bugüne, parasallığına bakmalı önce. Turist çekerek mi daha iyi rant sağlar burası yoksa yıkıp yerine rezidans dikince mi? Sayısallaşmış hayatlarda ellerine ölçü aletleri almış vandalların yarışlarını izliyoruz, izlemekle kalmıyor yarışa biz de katılıyoruz. Para ediyorsa ne mutlu, satabiliyorsak ne ala. Evimizi satalım, geleneğimizi satalım, geçmişimizi satalım, tabiatımızı satalım. Para etmeyen şeyler yok olsun gitsin. 

Hâlbuki insanız biz. Allah bizi türlü özelliklerle donatmış. Para dediğin şey yaşamak için bir araçtan başka nedir ki? Düşünen, anlayan, üreten, akıl yürüten bir canlı olarak önce kendimizi tanımamız sonra dünyayı tanıyıp anlam vermeye çabalamamız gerekmez mi? Hayatı anlamlandırmaya çalışıp buna uygun bir gayeyle, fıtratımıza uygun bir gayeyle yaşamaya çalışmak parayı aramakla mı olur erdemi aramakla mı? 

Kısıtlanmış insanlar kısıtlanmış hayatlar yaşarken kafalarını kaldırıp yaşadıkları hayatın ne olduğu ile ilgili fikir yürütmeye fırsat bulamıyorlar. Geçim derdi dünyanın en temel derdi olmuş durumda. Akşama kadar para peşinde koşup akşam üstünkörü istirahat edip ertesi gün tekrar para peşinde koşmayla geçen hayatlar zayi olup gidiyor. Dünyadaki en büyük israf, hayatların israfı. Paranın bu kadar merkezde olduğu, parasallaştırmanın bu kadar önemli olduğu bir dünyada insan bir çiçeği koklamadan, durup gökyüzüne bakıp sonsuzluğu hayal etmeden, başka bir insanın kalbine dokunamadan, ne olduğu ve ne olması gerektiği ile ilgili bir fikir dahi yürütemeden israf olup gidiyor. 

18 Ocak 2024 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir