Karınca Kolonisi

Sabah işe giderken radyo dinliyorum. Mahsuni Şerif çıkmış. Zalim diye bir türkü söylüyor. “Bilmem neden hırsızlığı, yapan değil bilen zalim” diyor. Sadece hırsızlık değil diye geçiriyorum içimden. Her türlü adaletsizliği, haksızlığı, liyakatsizliği, yanlışı görüp de susanlar da zalim. Bu dünyada zulüm var, bu ülkede zulüm var, bu şehirde zulüm var. Daha iyi, daha güzel, daha adil bir dünyada yaşanması ihtimali varken buna mani olanların hepsi zalim zalim olmasına ama buna rıza gösterenler de zalim. Hakkını aramayan, kendisine yapılan haksızlığa, adaletsizliğe susan da zalim. 

Küçükken karıncalarla çok uğraşırdım. Yollarını takip eder bozardım. Karıncalar istiflerini bozmaz, yeniden yollar açarlardı kendilerine. Yeni yolu bozsam yine başka yol bulurlardı. Bir küp şeker koysam yollarına bu sefer de hepsi ona hücum ederdi. Şaşkın şaşkın izlerdim olup bitenleri. Ne yollarını bozdum diye bana saldıran olurdu ne şeker verince teşekkür eden. Öyle, karınca kararınca yaşar giderlerdi. 

Merkeze insanı koymayan, merkeze kendilerini ve egolarını koyan kapasitesi düşük yöneticilerimiz var. Deprem sürecinde hepsinin maskesi düştü. Deprem sonrasında gayretleri hizmet etmek değil de zayıflıklarını örtmeye çalışmak oldu. Bağırıp çağırarak, karşıdakileri susturarak, çeşitli safsatalarla mevzuları başka yerlere çekerek kendilerini aklamaya uğraştılar. Sonuçta durumumuz ortada. Deprem sonrasında alması gereken hizmetleri alamayan insanlar sadece çıplak gözle kendi hallerine baktıkları zaman anlayacaklar hallerini. Ama o kadar az ses çıkıyor ki. 

Modern demokrasiler insanların söz haklarının olması üzerine kurulu. Bizim insanımızın söz hakkı ise miras hakkı kendisine gıdım gıdım verilen bir varis gibi. Kendisine bir şeyler verilince seviniyorlar, verilmeyen olunca kaderlerine razı olmuş halde boyunlarını büküyorlar. Halbuki sen insansın sevgili kardeşim, zübde-i alem dedikleri sensin, kainatın en değerli varlığı sensin. Neden başına gelen her şeye razı oluyorsun? Bu tozun, bu toprağın içinde kalışın, bir yerden bir yere gidemeyişin, sürekli elektrik su kesintileriyle boğuşman, hızlıca çözülmesi gereken problemlerinin kimse tarafından ciddiye alınmayışı normal şeyler değil. Durumuna rıza göstermek yerine hakkını araman gerekiyor. Gerekirse gidip o çadırını belediyesinden imarına kadar ilgili kurumların önüne kuracaksın ki varlığın fark edilsin. Gerektiği yerde demokratik haklarının hepsini tek tek kullanacaksın ki hak ettiğin hayatı yaşayabilesin. 

Sivil toplumun bir güç olarak ortaya çıkamayışına yazılarımda sık sık değinmişimdir. Sivil toplum gücünün oluşmadığı yerlerde insanlar karınca kolonilerindeki karıncalardan farklı canlılar olamıyorlar maalesef. Bu ülkeyi tek tek bireyler oluşturuyor. İnsan olmayan bir Türkiye ıssız bir çöl olur ancak, ülke olmaz. Malatya özelinde de aynı durum söz konusu. İnsanların olmadığı bir Malatya ülkemizin orta yerinde ıssız bir çöl olur ancak. Peki, sesi çıkmayan insanların yaşadığı bir Malatya ne oluyor? Issız bir çöl!!! Kendisine verilene razı insanlar, başına gelen her şeyi kabul eden insanlar, bütün kurumların kendisinin varlığı için var olduğunu düşünmeyip kendisini o kurumların karşısında güçsüz gören insanlar karınca değil de nedir? Peygamberimiz “nasılsanız öyle yönetilirsiniz” buyurmuşlar. Kendisine yapılan zalimliğe susan insanlar da zalimdir ve böyle yönetilmeleri de normaldir.  

2 Ekim 2023 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir