Bir Dahaki Kriz Ne Zaman?

Geçen hafta Perşembe ve Cuma günleri İnönü Üniversitesi’nde uluslararası bir kongre düzenlendi. Küresel krizler ve yönetişim temalı kongre vesilesiyle yurt içi ve yurt dışından, konusunda uzman birçok ismi Malatya’mızda misafir ettik. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz başta olmak üzere Rıdvan Karluk’tan İsmail Sağlam’a kadar Ekonomi biliminde adını duyurmuş birçok kıymetli hocamız ve birçok yabancı ekonomist kongreye iştirak etti. 2007 yılında başlayan ve etkilerini halen hissettiğimiz ekonomik krizle ilgili birçok konuşma yapıldı, bildiri yayınlandı. Sayısı yüzü aşan bu konuşmalar ve bildirilerin bir kısmını biz de dinlemeye çalıştık.

Son birkaç senedir dünyayı sarsan küresel kriz etkilerini ülkemizde de hissettirdi. Konuşmacılara bakılırsa bir süre daha kriz etkilerini hissettirecek. Amerika’nın krizi atlatmasının daha kısa sürdüğünü, Avrupa Birliği ülkelerinde ise biraz daha uzun süreceği konuşuldu. Türkiye’nin krizi, yöneticilerin basireti sayesinde daha hafif atlattığı anlatıldı. Sunulan bildirilerde de krizin neden çıktığı, krizlerin neden çıktığı anlatıldı. Bazı ekonomistler krizin ekonometrik analizlerle önceden nasıl tahmin edilebileceğini anlattılar, bazıları yakalanmamak için neler yapılması gerektiğini. Bazıları resmini çekti hadisenin, bazıları reçete verdi. Bizim de aklımıza bir şeyler takıldı, anlatalım.

Amerika’nın krizi daha hızlı atlattığı söylendi. Nedense krizi çıkaran ülkede uzun sürmüyor da kriz, daha çok diğer ülkelerde sürüyor. Avrupa Birliği ülkelerinden bahsediliyor ama diğer fakir ülkelerin durumundan bahseden yok. Kapitalist sistem krizlerle beslenen bir sistem. Krizsiz bir kapitalist ekonomi düşünülemez. Sistemin temel felsefesi daha fazla kazan, altta kalanın canı çıksın olduğu için bu krizlerin neticesinde de hep aynı hadise gerçekleşiyor. Zengin daha da zenginleşiyor, fakir daha da fakirleşiyor. Piyasalarda durgunluk oluyor, zengin kenara çekilip nasıl bir politika izleyeceğini düşünerek bir çıkış yolu buluyor kendine, fakir günde iki ekmek bulabiliyorsa bire düşüyor bulduğu ekmek.

Dünya ekonomisi bizim ekonomiden anladığımız mantıkla işlemiyor. Bizim küçük bütçelerimize göre borçlanmak kötü bir şey, faiz kötü bir şey, enflasyon kötü bir şey, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek dünyanın en güzel hadisesi. Biz çalışmadan para kazanmanın ne olduğunu bilmiyoruz, emeğimizle kazandığımız parayı boşa savurmayı da sevmiyoruz. Normal insanların davranışlarının da böyle olması gerekiyor. Hâlbuki geçerli olan iktisadi eğilimlere göre bir ülkenin borçlanabilmesi harika, faiz gelirleri önemli, finans sektörü de kritik bir durumda. Finans sektörü dediğimiz sektör ortada hiçbir emek olmadan birilerinin para kazanıp birilerinin para kaybettiği bir sektördür. Hazine bonoları, tahviller, hisse senetleri, vadeli işlemler vesaire vesaire. Bütün bunlar günümüz ekonomisinin can damarı. Reel sektör dediğimiz esas üretimin yapıldığı gerçek dünya ise ikinci planda kalıyor bu finans canavarının yanında. Yansımaları ise sıradan insanlara oluyor. Krizler çıkıyor ve ceplerindeki üç kuruş dahi kayboluyor küçük insanların.

Reel sektör üretim yapıyor, bizim gibi küçük ülkelerin reel sektörleri üretim yaparak mal ihraç ediyorlar büyük ülkelere. Amerika gibi bir ülke kendi üretmeye zahmet etmediği birçok ürünü küçük ülkelerden satın alıyor. Ya da Arap ülkelerinden petrol alıyor. Fakat harcadığı parayı da kolay kolay yedirmiyor bu ülkelere. Oturup masa başında planlar yapıyor Amerikan ekonomistleri. Biz bu adamlara para kazandırdık ama bunlar parayı ne yapacak. Finans sektörünü kullanarak harcadığı parayı geri almanın hesaplarını yapıyor. Amerika’nın Büyük Birader olmasının sırrı buradadır. Büyük birader küçük kardeşlerine kazandırdığı parayı hile ile geri alıyor. Diyor ki sizde cari fazla oluştu. Gelin bunu bizim piyasalarımızda değerlendirin. Elinizde tutmayın. Sonra da bir kriz kandırmacasıyla o paranın hepsinin üzerine oturuyor ve zenginliğine zenginlik katıyor. Küçük kardeşler de çalışmaya devam ediyor.

Küresel ekonominin krizlerinin temel sebebi sistemin sahibi olanların bencilliğidir. Büyük birader ne derse o olur bu dünyada. Dünyanın hâkimiyetini kimseyle paylaşmak istemez. Krizlerle, demokratikleşme adına savaş ve katliamlarla diğer ülkelerin durumlarını hep aynı seviyede tutar, ve hatta daha da kötüye gitmesini temin eder. Bizim krizden anladığımız budur. Bir dahaki kriz ne zaman diye sorarsanız tarihi bellidir. Ne zamanki gelişmemiş ülke ekonomileri ellerinde nakit fazlası bulundurur, ne zamanki bir ülke haddinden fazla kuvvetlenir, güçlenir. İşte o zaman krizin eli kulağında demektir.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan