Duvarlar

     Son zamanlarda televizyonlarda yayınlanan bir gazete reklamı dikkatimizi çekiyor. Duvarlarınızı  yıkın diyor reklam özetle. Herkesin etrafına ördüğü bir duvarı var. Reklam da bu duvarın yıkılmasını öğütlüyor izleyicilere. Biz de izlerken düşünüyoruz, gerçekten böyle duvarlar var mı etrafımızda diye. Doğru, etrafımızda duvarlar var lakin duvarları biz değil de bizim etrafımızdakiler örüyor. Bizim etrafımıza ördüğümüz duvar basit bir duvar olur neticede. Bir kişinin yaptığı duvarı yıkması da kolay olur. Fakat etrafımızdaki insanların bizim etrafımıza ördükleri duvarları yıkmak o kadar da kolay değil.

     Doğduğumuz günden itibaren ailemiz ve çevremiz tarafından örülüyor bu duvarlar. Nasıl bir insan olmamızın gerektiğini uzun uzun anlatıyorlar. Her adımımız, her hareketimiz kontrol altında. Anne sütünün bir etkisi gibi. Çocuğun etrafına duvar örerken anne bir yandan da çocuğuna duvar örmeyi öğretiyor. Bu yoldan yürü, bu sokağa sapma, bu çocukla arkadaşlık etme. Bu çocuk kim? Bu çocuk kötü bir çocuk. Doğduğumuz günden itibaren yaftalama ve yaftalanma faaliyetinin içine düşüveriyoruz.

     İnsanları  gruplar halinde incelemek gibi bir alışkanlığımız doğuyor ondan sonra. Bu topraklarda yaşadığımız için elimizdeki malzeme de yeterli. Alevisi var, Sünnisi var, Kürdü, Türkü, Çerkezi ne ararsan var. Sosyal sınıflar var bunların yanında. Statüler var, makamlar var. Şu adam dindardır. Bize öğretilen dindar insan kalıplarına göre uyması gereken bazı davranışlar var. Dindar olduğuna göre kapitalist olmak zorunda, A partisine oy vermek, B grubu ile dirsek temasında olmak bu kalıbın olmazsa olmazları. Eğer ki solcu olarak biliniyorsa bir insan arada bir kafayı çekmek ve caminin etrafından geçmemek bu adamın ön şartı. Alevi ise illa ki solcu olmalı. Muhafazakâr olamaz, dindar olamaz. Üniversite mezunuysa bilgilidir bir insan. Ne olursa olsun üniversite okumuş bir insana saygı gösterir okumamış olan bir insan. Sen benden daha iyi bilirsin, üniversite mezunusun der. Karşıdaki de kabullenir hemen bu üstünlüğü. Üstünlüğü kazanmak için hiçbir adım atmamış olsa bile. Doktorsa eğer karşısında ayağa kalkılır. Doktor olduğu için allame-i cihan kabul edilir. Belki de delinin önde gidenidir ama toplumca kabul edilmiş bir gerçek vardır. Doktor olan adam aynı zamanda saygındır. Hastanelerde hastalarına insan muamelesi yapmayan doktorlar var. Fakat hepsi saygındır. Saygı görmek tıp fakültesi diplomasını aldıkları gün birleştirilmiştir kaderleriyle.

     Son zamanlarda en çok konuşulan konu Kürt meselesi Türkiye’de. İyi ki de bu mesele varmış. Yoksa kim bilir hangi ayrım noktasından tutup büyük büyük gruplara bölecektik ülkeyi. Bu ülkenin insanların part-time işidir ayrımcılık. Toplumsal mevzudur etiketlemek. İnsan topluluklarını büyük parçalara ayırarak kendi başlarına bağımsızlıklarını engellemek bizim birinci vazifemizdir. Sadece Kürt olmak bir şey ifade etmek, sadece Sünni olmak tek başına anlamsızdır. Bir grupta olması gereken bütün şartlar bizim kafamızda belirlenmiştir. Bu gruba ait olan insan sadece o gruba ait davranış özelliklerini göstermelidir.

     Duvarlar var, doğrudur fakat duvarları ören her zaman başkalarıdır. Bizim etrafımıza duvarlar örerek bizi tehlikesizleştirirler. Grubun bütününe ait davranış kalıplarının her birini üzerimizde uygular, uymuyorsak ayıplarlar. Özgür düşüncenin üzerine gider, bağımsız fikirlere sahip olan çıkıntıları törpülerler. Böylelikle de ülkede bağımsız fikirler oluşmaz, şu fikrin, bu fikrin mensupları artık kısırlaşmış olan kalıplarının dışını bilmeden, tanımadan yaşayıp giderler. Bağımsız bireylerin varlığı duvarları kıracak kadar kuvvetli olmaları ile mümkün olur ancak.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

2 thoughts on “Duvarlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir