Saman

Eskiden çarşıda, pazarda, mahalle aralarında at arabaları görmek adiyattandı. Bugün nasıl taksiler belirli yerlerde müşteri bekliyorlarsa at arabaları da belirli yerlerde müşteri beklerlerdi. Atların ağızlarında bir torba saman bağlı olurdu. Bir yandan yer bir yandan da çok affedersiniz arkalarına bağlı olan başka bir torbayı doldururlardı. Son zamanlarda dünyanın birçok köşesinde aynı dine mensup olduğumuzdan dolayı kardeş addettiğim insanların başlarına gelen elim hadiselere ve de aynı dinden olmasam da insan olmaklığımdan dolayı kardeş hissettiğim insanların başına gelen hadiselere baktığımda kendimi önüne saman bağlı o atlar gibi hissediyorum.

Ben bu satırları yazarken Bağdat’ta bombalar patlamış ve onlarca insan ölmüştü. Doğu Türkistan’da yine onlarca insan sahipsiz oldukları için, Müslüman oldukları için, Türk oldukları için öldürülüyorlar. Filistin’in gözler önünde işgal edilmesinden bugüne kadar ölenlerden fazlası Keşmir’de hayatını kaybetti. Myanmar’da süren katliam son zamanlarda gündem olsa da toplamda yüzbinlerce insan öldürüldü. Hindistan’da, Mali’de, Filipinler’de, Sudan’da, Kolombiya’da, Nijerya’da, Somali’de, Çeçenistan’da, Pakistan’da, Kongo’da insanlar öldürülüyor. Afganistan, Suriye ve Mısır yaralarından bahsetmiyorum bile her gün kanadıkları için. Vicdan-merhamet sahibi dünya insanları bu durumda ne yapıyor dersiniz?

Kendi adıma söyleyeyim: çok şey yapıyorum. Hiçbir şey yapmama izzetini gösteremiyorum bu durumda. Yine televizyon karşısına geçip, boğazımda takılmadan lokmalar yemek yiyebiliyorum. Yine gülüp eğleniyor, vaktimi bana ve insanlığa zerre kadar faydası dokunmayacak işlerle geçirebiliyorum. Ya bilgisayar başındayım ya televizyon. Ya facebook’tan ibretlik hikâyeler paylaşıyorum ya twitter’den özlü sözler yazıyorum. Düğün, dernek, eğlence gördüğümde kaçırmıyor iki göbek de ben atıyorum. Birileri cayır cayır yanarken gülüp eğlenmeme ara vermeyi, en azından eylemsiz kalabilmeyi bile beceremiyorum.

Deccal efsanelerini bilirsiniz. Bana kalırsa eğer böyle bir şey varsa olsa olsa kapıldığımız tek gözlü ekranlardır. Biz ondan gözümüzü ayıramadığımız sürece hayatımız boyunca savaşmamız gereken düşmana karşı üfürük kadar bir etkimiz dahi olmayacak. Biz bu ekranın karşısında otururken sıranın kendisine geleceğinin farkında olmayan kurbanlık koyunlar gibi bekleyecek, sıramız gelince de çaresiz uzatacağız boynumuzu. Lüks ve refahımızı artırmaya çalışırken, hayattan alacağımız zevki fazlalaştırma hesabı yaparken, yaşamadığımız ibretlik hadiselerden alamadığımız ibretleri internet başında paylaşırken (aman ha paylaşmayan kalmasın), alışveriş çılgınlığıyla tek başımıza birkaç ailenin maişeti kadar parayı internet sitelerine ya da lüks avm’lere harcarken… Deccal’i uzaklarda aramaya lüzum yok. Deccal’den kurtuluş şifrelerinden bahsedenler, buğday yığınlarının içine sığınanların kurtulacağını anlatırlar. Ekransız bir hayat yaşayıp mağdur olanlar buğday yığınlarının içindeyse eğer ekrana bağlananlar da boynuna saman bağlı atlara benziyorlar.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir