Milli Kurtuluş Tarihi I [Doğan Avcıoğlu]

Birinci kitabın ilk bölümü Kurtuluş savaşı öncesinden başlayıp 1926 yılına kadar Türk-İngiliz ilişkilerini anlatmış.

 – Güney illerinin, (Maraş-Urfa-Antep) işgali İngilizlerle başlamış. Daha sonra Fransızlara geçince buralar, Fransızlar Ermeni ve Cezayirli askerleri kullanmışlar. Bu durum milli mücadele düşüncesini tetiklemiş. Tepki böyle başlamış.

– İlk kurşun Dörtyol’da atılıyor, Ermenilere karşı.

– İngiliz işgali sırasında bu illerden Sivas Kongresi’ne temsilci bile gitmez. Hallerinden memnunlar o sıralar.

– İngilizlerin doğu illerindeki (Kars örneği var) işgali de Ermenilere dayanmaktadır. Ermeni gönüllülerden oluşan birlikler kullanıldığı için halk bu duruma mukavemet gösterir. Direniş böyle başlar.

– Mondros mütarekesi dönemin İstanbul basınına bir başarı olarak aktarılır. İngilizlerle yapılmıştır zira ve İngilizler dosttur. Müzakereler hep Yunanlıların ülkeye ayak basmamaları garantisi aramakla geçirilmiştir. Rauf Orbay bu mütarekenin imzacısıdır.

– İşgallere başta tepki verilmez halk tarafından çünkü işgalciler İngiliz, Fransız ve İtalyanlardır. Asıl tepki Yunan işgali ile başlar.

– Yunan işgalinden önce Osmanlı siyasileri, Damat Ferit, İzmir halkı işgalin Yunanlılar tarafından değil İngilizler tarafından yapılması için kulis yaparlar. En azından birkaç müfreze de İngiliz askeri gelsin diye adeta İngilizlere yalvarırlar.

– Hasan Tahsin bile İngiliz taraftarı. Gazetesinde İngilizlerin insanlığı ve adaleti savunan bir kuvvet olduğunu söylüyor.

– İngilizlerin Türk halkı nezdinde inanılmaz bir itibarı vardır bu dönemlerde. Yaptıkları tüm kötülüklere rağmen nerede bir İngiliz görülse yanına gidilir, dert yanılır, medet umulur. Doğuda bir Ermeni-Türk çatışmasında toplarını kaybeden Ermeniler, İngiliz kıyafeti ile gidip toplarını geri alabilmişler. Türkiye o yıllarda kayıtsız ve şartsız olarak İngilizlere teslim olmaya hazır. Bunun altında yatan nedenlerden birisi de uzun savaş yıllarından dolayı yorgun düşmüş olan halkın, İngilizlerin kendilerine adalet getireceğine olan inançları. İngiliz muhipleri ya da Amerikan mandası cemiyetlerinin altında yatan neden de bunlar.

– Yunanlılar İzmir’i işgal etmemiş olsalardı, bir kurtuluş savaşı yapılmayacaktı.

– Bu sırada İngilizler, Türkiye’yi tamamen yok etmeyi kafalarına koymuşlardır. Çeşitli mecralarda bunu ispatlayan açıklamalar olduğu gibi 1917’de savaştan çekilen Rusya’nın ifşa ettiği belgelerde de bu amaç açıkça ortadadır.

– İngiltere’nin eskiden beri Osmanlı’yı parçalamak gibi bir planı vardır. Yeryüzündeki tek Türk devletini ortadan kaldırmak istiyorlardır. Ayrıca, Rusya’nın Uzakdoğu’ya doğru genişlemesinden endişe duydukları için Rusya’yı yakın doğuya çekmek için stratejiler geliştirirler. Ermenileri de bu strateji uğruna kullanırlar.

“Abdülhamit’in Almanya tarafından da desteklenen ve hatta körüklenen İslam Birliği politikası, Türkiye’nin idam fermanı olacaktır.”

– İngiltere, 1800’lü yıllardan itibaren Osmanlı’yı çökertmek için çaba gösteriyor. Rusya’yı ikna edemezse Ermenileri ayaklandırıyor, o olmadı Makedonya’da isyan tertipliyor.

– 1907’de Rusya ile İngiltere arasından yapılan Petersburg anlaşması İngiltere’nin Osmanlı’yı yıkma politikası açısından bir dönüm noktasıdır. 1. Dünya savaşına giden sürecin de başlangıcı. Rekabet sona ermiş, çıkarlar ortak hale gelmiştir. Fransa’da Rusya ile müttefik olduğu için dolaylı olarak gruna dahil olmuş durumdadır.

– İngiltere’nin Osmanlı’ya olan düşmanlığının temelinde tabi ki stratejik konumu yatmaktadır. Asya üzerindeki ticari emelleri için güçlü bir Osmanlı büyük tehlikedir. Dolayısı ile Osmanlı’nın zayıflatılması, parçalanması, yok edilmesi gerekmektedir.

– Süveyş kanalı İngiltere’nin can damarıdır. Mısır’a ve uzak sömürgelerine bu yolla ulaşır. Bağdat demiryolu projesi Osmanlı’nın buralara daha çabuk ulaşmasını sağlayacağı için doğrudan savaş sebebi bile olabilir.

“Padişahlar, Halife adını kullanmayı akıllarına bile getirmemişlerdir. Halife sanı, ilk kez 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’nda görülmektedir.”

– Almanya bu işi çok ciddiye alır. Osmanlı ile ittifak kurmasının temel nedeni cihad başlatmaktır.

– İngilizler halifelik karşısında yeni İslami mezhepler kurdurmuş, yeni fıkhi görüşler yaymıştır.

– 1908’de meşrutiyetin ilanı ile İngiltere ile Osmanlı arasında görünüşte iyi ilişkiler başlamışsa da milliyetçi İttihat Terakki partisi İngiltere’nin içyüzünün farkındadır ve yönünü çoktan Almanya’ya çevirmiştir.

– Birinci dünya savaşına Almanya yanında giren güçsüz Osmanlı’nın zayıf ordusundan Enver Paşa ve etrafındaki hayalperestlerin istekleri ölçüsüzdür. Kafkasya’da Ruslarla, Kanal’da İngilizlerle savaşılacak, dünya Müslümanları ayaklandırılacak, büyük zaferler kazanılacaktır. Kimse de bunları karşısına alıp dememiş ki hayal görüyorsunuz.

– Teşkilatı Mahsusa, İttihat ve Terakki’nin belki de en başarılı girişimi. Bütün Müslüman ülkelerde örgütlenen teşkilat belki de yüzyıl boyunca Osmanlı izlerinin silinmemiş olmasının mimarıdır.

– 1. Dünya savaşında çok büyük bir İngiliz-Osmanlı çatışması olmuştur. Osmanlı devleti 14-15 milyonluk nüfusundan 1 milyonun üzerinde asker çıkarmış ve Çanakkale’de, Süveyş’te, Irak’ta karşılıklı savaşlar olmuştur. İngiltere bu savaşta tüm gücünün yüzde 30’luk kısmı ile Türklerle savaşmıştır.

– “Osmanlı Devleti, Filistin ve Irak cephelerinde tam bir yenilgiye uğramıştır. İngilizler, Musul ve Halep kapılarına gelmişlerdir. Enver Paşa Türkiye’si ise, çılgın bir ölçüsüzlükle Turan yolundadır.”

– İngiltere, İstanbul’a çıkar çıkmaz Türklere bedel ödeteceğinin sinyallerini vermeye başlamıştır bile. Sert ve uzlaşmaz bir tutum uygularlar.

– İlk hedef Türkleri askerlikten uzaklaştırmaktır. Askeri gücü mümkün mertebe yok etmeye uğraşırlar. Büyük bir Ermenistan kuracaktırlar ve direnç olsun istemezler.

– Atatürk’ün Samsun’a gönderilmesinin sebebi, İttihatçılara ve Almanya’ya karşı olarak bilinmesidir. Padişah ve Damat Ferit buna güvenerek, İngilizlerin idaresini kuvvetlendirmek için gönderiyorlar. Atatürk, bu gidişi sağlayabilmek için İngilizlere yakın durmuş, haklarında olumlu demeçler vermiş, görüşmeler yapmış.

– İngilizler her yere asker gönderir ve bunların küstahça davranmasını ister. Boğazlıyan, Bayburt kaymakamları Ermenilere kötü davrandıkları gerekçesiyle asılırlar. Diyarbakır valisi de idama mahkum edilir fakat intihar eder.

– Mahkemeler kurulur ve Rum ve Ermenilere kötü davranıldığı iddiasıyla insanlar yargılanır.

– İngilizler Anadolu’da Kürdistan kurmayı da tasarlarlar. Kürtlerle Ermeniler arasında kökü çok geçmişe uzanan bir düşmanlık vardır halbuki. Bunları uzlaştırmak mümkün olamaz.

“İngiltere, Padişah ve Damat Ferit Hükümeti ile tam iş birliği halinde, Anadolu’da geniş çapta bir karşıdevrim hareketini başlatır. Çerkezlikten, Kürtlükten, mezhep ayrılıklarından yararlanarak bir iç savaşı körükler. Amaç, milliyetçi hareketi ezmek, fakat aynı zamanda da İngilizlerin yaşamsal önem verdikleri Boğazlar bölgesini millicilerin ve hatta millicilerle birlikte sayılan Bolşeviklerin tehdidinden kurtarmaktır.”

– Savaşın kaybedileceğini anlayan İngiltere, petrol bölgesi olduğunu düşündüğü Güneydoğu Anadolu illerinde bağımsız bir Kürt devleti kurdurmak için uzun yıllar mücadele eder.

– İzmir’in Yunanlılara işgal ettirilmesinin nedeni, İtalyanlardan önce davranmaktır. İtalyanlar savaştan az kazançlı çıktıkları iddiasıyla buraları işgali planlamaktadırlar.

– İngiltere’de iç sorunlar başlayınca Anadolu’daki askerlerini çekmek zorunda kalırlar. Yunanlılardan başka dayanakları kalmaz. İngilizler sözde Yunanlılara destek vererek çekilirler. Aslında destek sadece lafta kalacaktır. İngiltere’de hem iç karışıklıklar vardır hem de siyasilerin yeni savaşlar için ikna kabiliyeti azalmıştır.

– Yunanistan’ı sahaya süren İngiltere, başlarda Mustafa Kemal’i yok sayar ve onunla görüşmek istemez. Harekatın başarılı olma ihtimali doğunca, elde olanı korumak için iletişime geçilir. Var olan durumu kabul ettirirlerse Ankara hükumeti ile anlaşılabilir diye düşünürler. Fakat Ankara Misak-ı Milli diye direnmektedir. Yunan güçlerini de yeterince kuvvetli bulan İngilizler savaşa devam edilmesi kararına varırlar 1921 itibariyle.

– İngilizler, Yunanlıları oyuna soktuktan sonra tarafsız olduklarını açıklarlar fakat tabi ki yalan bu.

– Yunanlılar, denizlerde İngiliz desteğiyle hareket ederler. Yunan donanması Türk kıyılarını bombardıman altına alır.

– Sakarya savaşından sonra panikleyen İngilizler, Mustafa Kemal’i devirme yolları araştırırlar. Muhalifliği körüklemek, maddi açıdan Ankara’yı zor durumda bırakmak, Padişah’la görüşerek bir anlaşma yaparak Ankara’daki milliyetçileri İstanbul tarafına çekmek benzeri planlar yaparlar.

– Büyük taarruz sonrası İngilizler bir haçlı seferi oluşturmayı düşünürler fakat başarısız olurlar.

“Özetlersek, 1914’ten beri, hatta 1890’lardan beri, İngiliz emperyalizmine karşı savaştığımız ve 1914 – 1918’de İngiltere’ye karşı topyekun bir ölüm-kalım savaşı verdiğimiz halde; Kurtuluş Savaşımız İngiltere’ye karşı bir uzlaşıcılık içinde geçmiştir. Atatürk’ün deyişiyle, Padişah’a ve İngiltere’ye karşı çıkmadan Kurtuluş Savaşı yapılmıştır. Emperyalist devletleri hedef almadan bir antiemperyalist savaş söz konusudur. İkinci Bölüm‘de göreceğimiz üzere, Atatürk ve bir iki arkadaşının dışında, antiemperyalist bilinç, yönetici kadro arasında pek az gelişmiştir. Bu durum, Kurtuluş Savaşımızın sonraki gelişmelerini değerlendirirken göz önünde tutulması gereken önemli bir özelliğini teşkil etmektedir.”

İkinci bölüm, manda ve himaye düşünceleri üzerine yazılmış.

“Mondros Mütarekesi’nden sonra en yaygın eğilim, İngiltere’nin koruyuculuğuna sığınmaktır. Bu eğilim, yalnız Saray ve çevresinde değil, milliyetçiler arasında dahi görülmektedir.”

“Vahdettin ve Ferit, daha işin başında Türkiye’nin yönetimini İngiltere’ye bırakmaya çalışmışlardır.”

– Vahdettin İngilizlere yaranabilmek için çok çaba gösteriyor. Ankara’daki hareketi aşağılayan açıklamalarıyla birlikte İngilizlere yağ çekme seviyesine düşüyor.

– Vahdettin, Halife olarak Millicileri tanımayı şerefsizlik addediyor, böyle açıklamaları var.

– İngilizlere sığınan padişah maddi sıkıntıya düşer. Atatürk’ten yardım ister. Atatürk bu durum karşısında üzülür fakat “Nasıl yardım edilebilir? Benim kişisel servetim yok ki, Devlet Hazinesi ise fakir” der. Yardım etmez.

– Anadolu’da milli mücadele sürerken İstanbul’da siyaset vardır. İngiliz himayesi yanlısı Hürriyet ve İtilaf partisi iktidara gelmiş ve İttihat ve Terakki düşmanlığı üzerine siyaset yapmaktadır.

– Kitapta Rauf Orbay adı çok geçmiş. İngilizleri seven bir görünümü var Orbay’ın. Cumhuriyetin ilk yıllarında muhalif bir görüntü çizmiş ve İzmir suikastı davasından sonra da siyasetten uzaklaştırılmış. Kurtuluş savaşında etkinliği görülen bu ismin muhalif bir yönü de mevcut.

– Atatürk’ün ilk Dışişleri Bakanı Bekir Sami de ilginç bir tip. Kendi başına müstakil hareketleri var. İngilizlerle iş birliği halinde. Sovyet-Türk iletişimini engellemeye uğraşıyor bir yandan. Rusya’ya gidince mensubu bulunduğu Osetler adındaki bir Kafkas kavminin idealleri için görüşmeler yapıyor.

– Atatürk’ün silah arkadaşları Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Fevzi Çakmak gibi isimler de ilk dönemlerde İngilizlerle iyi ilişkiler kurma taraftarı olmuşlar, çaba göstermişler.

– TBMM’nin ilk dönemlerinde muhalif kanadın Misak-ı Milli’den vazgeçme yönlü baskıları oluyor. Sevr’in bir miktar iyileştirilmiş haline razı bir grup var.

– Bir de Amerikan mandacıları var. Bunların arasında da Halide Edip, Yunus Nadi, Ahmet Emin gibi isimler bulunuyor. Atatürk bu mandacılarla Erzurum ve Sivas kongrelerinde bayağı ciddi bir mücadeleye girişiyor. Nihayetinde, Amerika’nın bu konuyla ilgili fikri bilinmediği için görüşmeler sonuçsuz kalıyor. İlginç bir nokta, Amerikan mandasını savunanlar arasında İsmet Paşa da var.

– Türk aydınları, milli mücadele yanlıları, Amerika’dan medet umarken Amerika da Türkiye’yi haritadan silme peşindeydi.

– Ermeni ve Rum unsurlar Amerika’dan büyük destek görürler.

– Amerika’da büyük bir Türk düşmanlığı var o tarihlerde fakat bizimkiler durumun farkında değil.

– Adına dernekler kurulan Wilson, Türkiye’yi haritadan silmenin gerekliliğinden bahseder.

– Wilson kriterleri Türkleri çok heyecanlandırmış. Her millet kendi kaderini tayin etmelidir diyen Wilson aslında Türkleri değil Rum ve Ermenileri kastetmiştir.

– Yahudilerin Filistin’e yerleştirilmelerinin temelleri de 1919 Paris konferansında atılır. Wilson, 65 bin Yahudi’nin buraya yerleşmesini büyük bir memnuniyetle onaylar. Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal, Osmanlı’ya karşı savaşan Arapların da komutanıdır aynı zamanda, büyük bir Arap devleti kurulması vaadine karşı onaylar bu planı.

– Faysal avucunu yalar. Bedavadan Filistin’i Yahudilere vermiş olur. Karşılığında bir gazoz kapağı bile alamaz.

– Wilson bir ara İtalyanların Amerika’ya göçünü önleyebilmek için Türkiye’nin güney sahilini bunlara vermeyi planlar.

– Wilson bir ara da Konstantinopl devleti kurmayı hayal eder. İstanbul’da kurulacak bu devletin nüfusu 2,5 milyon ile sınırlanacaktır. Türkler, Rumlar ve diğer azınlıklardan oluşacaktır. Halifeye Papa benzeri bir statü de düşünülür bir ara.

– Wilson çaba gösterse de Amerikan senatosu bu işlere bulaşmak istemez, şükür.

– 1919’da toplanan barış konferansı “şöyle mi yapsak böyle mi yapsak” tartışmaları yüzünden bir karar alamadan dağılır. Bu da Türkiye’nin kurtuluşu için hayati önemdeki bir zaman kazancı demektir.

– Ermenistan kurulmasını kesinlikle isteyen Amerika Lozan antlaşmasını onaylamaz. Daha doğrusu Amerikan senatosu.

– 1927 yılında Amerika’ya giden Türk elçisi ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Amerikalılar, kamuoyu nezdinde Türklerden nefret etmektedir. Ermeniler 30 bin kişinin katledildiği yalanıyla herkesi etkilemiştir.

– Wilson’un tek sevgilisi Ermeniler değil, Yunanlılara da ayrı aşık.

– Bütün Ege’yi Yunanlılara vermeyi planlayan Wilson Kıbrıs’ı da vermek istemektedir.

“Avrupalı emperyalistler gibi, Başkan Wi!son ve ABD de bu iki ölçüyü kullanmaktadır : Hristiyan’ın Türk’e ve Müslümana zulmü diye bir şey kabul edilemez; ama Türk ve Müslümanın Hristiyan’a zulmü ise, iddiada bile kalsa, kıyametler koparmaya yeterlidir.”

– Görünen o ki Avrupa’dan çok Amerika’da, Türklerin Anadolu’da Hıristiyanları katlettiğine yönelik iddialar dolaşmaktadır. Asılsız olsa bile iddianın varlığı bile yeterlidir. Büyük bir Türk düşmanlığı medet umulan Amerika’da hakimdir.

– ABD’nin en büyük derdi kapitülasyonlardır. Enver Paşa’nın 1914’te kapitülasyonları kaldırmasını reddederler. Kurtuluş savaşından sonra da yine aynı reddedici tutum içerisindedirler. 1932 yılına kadar bu kararı tanımazlar.

– 1930’lara gelindiğinde ABD ile ilişkilerde ilginç şeyler oluyor. ABD, Türkiye’de uyuşturucu üretiminin serbest olmasından şikayetçi oluyor. Kitapta “Afyon baskısı” diye geçmiş bu bölüm.

– 3 tane afyon işleyen fabrika vardır, ABD’nin talebi üzerine bu fabrikalar kapatılır.

– ABD, devlet görevlilerinin de bu işin içinde olduğunu ima eden sözler söyler Türkiye’ye.

– Atatürk hakkında bir kitap yazmak isteyen Sherrill, bu konuyu da gündeme getirir. Daha sıkı tedbirler alınmasının gerekliliğinden bahseder.

– Atatürk, 1932 yılında uyuşturucu yapım ve tüketimini devlet tekeline alan bir yasa çıkarttırır.

– Sonraki yıllarda ABD’li gazetlerde Atatürk’ün özel hayatı hakkında çirkin yazılar çıkar.

– 1920’li yıllarda ise Amerikan okulları sorunları başlar. Eğitimin birleştirilmesi ve dini eğitim verilmesinin yasaklanması üzerine bu okullar da sıkı takip edilmeye başlanır. Misyoner okullarında incil bulunması bile kapatılma sebebidir artık.

– 1942 yılına gelindiğinde ABD’nin hala Ankara’da bir elçilik binası yoktur.

Doğan Avcıoğlu tarafından kaleme alınmış olan Milli Kurtuluş Tarihi adlı eserin 1. cildi 421 sayfadır. Tekin yayınevi tarafından 1985 yılında basılmıştır.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir