Her Şey Aslına Döner

Her şey aslına rücu eder. Senin aslın toprak. Sen de aslına döneceksin bir gün. Sahibi olduğunu düşündüğün vücudun sana değil toprağa ait. Vücudum diye sahiplendiğin, içine benliğini yerleştirdiğin şey aslında bir madde. Atomlardan, moleküllerden oluşuyor. Topraktan çıktı. Karbon, oksijen, nitrojen, kalsiyum, fosfor… senin vücudunu oluşturan atomlardan bazıları. Cesedinin içinde ruhun olmasa o da beş para etmeyecek. Ruhunun varlığına rağmen de beş para etmiyor çoğu zaman. Bir yaştan sonra aksamaya başlıyor. Seni zorluyor, senden vazgeçiyor. Sen ondan vazgeçmiyorsun. Aslını düşünmüyorsun. Bedenin seni toprağa çektikçe sen girmemek için ayak diretiyorsun.

Kurduğun medeniyetin aslı toprak. Çok güvendiğin, sırtını yasladığın medeniyetini toprağın içinden çıkardın sen. Evini aydınlatmak için kullandığın elektriği topraktan çıkardın, evini bile topraktan çıkararak yaptın. Otomobilin topraktan, giysilerin topraktan, teknolojin topraktan. Bin yıl öncenin dünyasıyla bugünün dünyası arasında maddi olarak fark yok. Atmosferden dışarıya birkaç molekül kaçtı, uzaydan birkaç tane göktaşı düştü, hepsi o. Dünyadaki altın varlığı hiç değişmedi, metaller hep aynı, atom sayısı hep aynı. Uğrunda çalıştığın bütün dünya topraktan çıkardığın birkaç cansız atomdan ibaret. Senden önce milyarlarca insan savaştı o atomlar için, senden sonra da savaşacaklar. Acının, gözyaşının, ölümün sebebi olan bu cansız maddeler varlıklarını sürdürdüler. Senin vücudun da atomlarına ayrılarak tekrar girecek döngünün içine. İçinde ruhun olmayacak. Savaşımın anlamsız.

Sürüp giden bir döngünün parçasısın. Akşam oturma odanı aydınlatmak için lambaya dokunduğunda dedelerinden birisi aydınlatacak odanı. İçine çektiğin oksijen belki Sezar’ın belki de Fatih Sultan Mehmet’in ciğerlerinden geçmiş olacak. Sofrandaki ekmek kaç asır gördü, kaç memleket gezdi biliyor musun? Sen de bu döngünün içinde bir parçasın. Her şeyin aslının toprak olması gibi sen de bir gün aslına döneceksin. Ağaç olacaksın, su olacaksın, yakıt olacaksın. Bel bağladığın dünya seni parçalara ayıracak. Çok güvendiğin varlığın dağılıp gidecek dünyanın içine. Toprak olacaksın.

Her şeyin bir başının ve sonunun olduğu gibi içinde yaşadığın bu dünyanın da bir sonu var. Senin sonun ise üzerinde tartışılmayacak kadar kesin. Sahibi olduğunu düşündüğün bütün madde ile birlikte bedenin de bir sona ulaşacak. Her şeyinle dağılacaksın dünyanın içine. Ellerin senin ellerin olmayacak. Ayakların senin ayakların olmayacak. Başka maddelerin içine girecek bütün madden. Sen olmayacaksın.

Bu döngünün içerisinde buraya ait olmayan bir şey varsa o da senin ruhun. Ruhun buraya ait değil. Dünyanın bir parçası değil. Her şeyin aslına rücu etmesi senin ruhun için de geçerli. Parçalanamaz, yok olamaz, dünyanın içinde dağılıp başka ruhların parçası olamaz; aslı madde değil zira. Aslı neresiyse o da oraya dönecek bir gün. Sana düşense sana ait olmayan ve sonunda toprağa karışacak olan bedeninin isteklerinin peşinden değil de ruhunun isteklerinin peşinden koşmak. Ruhun aslını arıyor, gurbet hüznüyle ağlıyor her gün karşında. Sana düşen bu sese kulak vermek.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan