Çay Ocakları

İnsanların sosyalleştikleri mekânların evrimine baktığımız zaman karşımıza çok renkli bir tablo çıkacaktır eminim. İlk çağlardaki köy ya da şehir meydanları ile başlayan serüvenin bugün onlarca farklı mekânda devam ettiğini gözlemleyebiliriz. Kültürlerin ayrışması ile birlikte sosyalleşilen mekânlar da değişime uğramıştır besbelli. Bugün artık kapitalizmin egemenliğini çoktan ilan edip burçlarında bayrağını sallandırdığı bir nice birbirinden ayırt edilemez kültürde sosyalleşme mekânları kahve ya da hamburger zincirleriyken; henüz beyaz bayrağı tam çekmemiş yerlerde çay ocağı gibi kendine özgü yerlere denk gelme ihtimaliniz vardır. Yanlış anlaşılmasın, çay ocağının varlığı kapitalizme karşı aktif bir direnişi ifade etmez. Pasif, kendi halinde, vurdumduymaz bir bekleme dönemini ifade eder. Yoksa kapitalizmin karşısında direnmek kim, çay ocağı kim.

Bilmeyenler için -ve belki tarihe not düşmek için- çay ocaklarını tarif edeyim: Çay ocağı, 5-50 metrekare arasında olabilecek, bir kazan içinde suyun kaynadığı, kazanın üzerinde genellikle üç adet demliğin içinde çay demlenen, bu kazanın yanında bulaşık yıkamak için bir çeşmesi olan ve bu teşkilatın etrafında dağılmış tabure ve küçük sehpalardan oluşmuş bir mekandır. Mekânın büyüklüğü ve küçüklüğüne göre çay haricindeki aktiviteler de şekillenir. Her çay ocağında en az bir tane tavla bulunur. Alan büyüdükçe tavla sayısı da çoğalır. Bazı çay ocaklarında her masada bir tane tavla bulunur. Bazılarında, yaşlı müşteriler varsa, domino da bulundurulur. Satranç sevenlerin devam ettikleri çay ocakları da mevcuttur.

Her kültürün kendine has sosyalleşme mekânları vardır demiştim. Her çay ocağının da kendine has bir kültürü vardır. Kiminde büyük ekran televizyonlarda maç izlenir, kiminde televizyon yoktur sadece gazete okunur. Kiminde hayat çok erken başlar, sabah altı dedin miydi çay demlenmiş hazırdır kimi ise gececidir saat bire kadar geleni gideni eksik olmaz. Müdavimleri genelde hep aynı tiplerdir. Her tipin farklı saati vardır. Sabah üstü ilk çayı içenler, işlerine başlamadan önce ilk çayla birlikte bir parça poğaça yiyip enerji toplayan emekçilerdir. Daha sonra yavaş yavaş kahvaltı sonrası ilk kahvelerini içmek için emekliler, ardından da öğleye kadar uyumuş talebeler sökün eder. Öğlen saatinden sonra çeşitlilik akşam saatlerine kadar sürer.

Çay ocaklarında siyaset pek rastlanan olaylardan değildir. Ticaret de olmaz. Kahvehaneler gibi değildir çay ocakları, taburelerde oturulan mekânlardır. Taburelerin kırk santimetrelik yüksekliğinde kimse siyaset-ticaret konuşmak istemez diye düşünürüm her zaman. Kahvehanelerde, sandalyeler üstünde biçimli durabilir ağır mevzular fakat çay ocaklarına gitmez. Buralarda nargile fokurdatılmaz, basit oyunlar hariç oyun oynanmaz, kâğıt-kalem ya da diğer bir adıyla yaz-boz bulunmaz. Oturma yerleri kadar basittir bu mekânlar, oturma yerlerinden daha ağır işlere soyunulmaz.

Son olarak çay ocaklarının bire birlik özelliğinden bahsetmek istiyorum. Diğer sosyalleşme mekânlarına göre en “iki kişilik” mekânlar çay ocaklarıdır. Masa olan mekânda dört kişi ile muhabbet dönebilecekken sehpalı bir mekânda sohbet en güzel iki kişi arasındadır. İki kişinin dostluğu, iki kişinin sohbeti her zaman için en sıcak, en samimi olan dostluk ve sohbetlerdir. Bu açıdan iki arkadaşın bir çay ocağında karşılıklı birer çay içerken dünyadan, hayattan ve içindekilerden bahsederek kalplerinden karşılıklı olarak açtıkları yol kadar güzeli az bulunur şeydir dünyada. Şehrinizde çay ocakları varsa, henüz dostluklarınız kahve ya da hamburger zincirlerinin yapmacıklığına taşınmadıysa, bir dostunuzun koluna girin, bir çay ocağında, muhabbetin tadına vararak birer çay için derim fırsatınız varken.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir