Zil

Yahya Kemal Beyatlı’nın en güzel şiirlerinden biridir Endülüs’te Raks. Üstat Münir Nurettin’in bestesiyle daha fazla ün kazanmıştır. “Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı. Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı” diye devam eder ve her kalbi dolduran zile bir Ole çekerek biter. Yahya Kemal’in kalbini nasıl dolduruyorsa zil binlerce yıldır insanların eğlencelerinde önemli bir yer tutmuştur. Atasözleri ve deyimlerimizin bile içine girmiştir. Sevinen kimselerden bahsederken etekleri zil çalıyor deriz, neredeyse zil takıp oynayacaktı deriz.

Sevinmek, mutlu olmak hem kendimiz için hem de tüm insanlık için ortak bir temenni. Hem kendim için hem de diğer tüm insanlar için mutluluk dilerim her zaman, hatta tüm insanların mutlu olacağı ‘ütopik’ durum bir gün gerçekleşirse ilk zil takıp oynayacakların arasına girerim; fakat kazın ayağı öyle değil işte.

Haber sitelerinde dolaşırken magazin haberlerinin arasında yine bir çatışma ve şehit haberi okuyorum. Bingöl’de meydana gelmiş, hemen yanı başımızda. Çok yakın bir zamanda da Malatyalı bir uzman çavuşun cenazesi haberini okumuştum. Biz bütün bu haberleri nasırlaşmış vicdanlarımızla ve hipnotize olmuş dimağlarımızla okuyup üzerinde fazla durmadan hemen geçiyoruz. Millet olarak o kadar karaktersiz bir hale geldik ki ağlamamızla gülmemizin arası saniyeler bile sürmüyor. Beş dakika önce bir trajedinin haberini izliyor-okuyor ve belki de trajediyi bizzat görüyoruz beş dakika sonra kahkahalar atabiliyoruz. İnsanlıktan uzaklaştıkça nerelere yaklaşıyoruz bilmiyorum.

Bahar geldi. Düğün mevsimi açıldı. Cuma, Cumartesi geceleri uzak mahallelerden gelen davul zurna seslerini dinleyeceğiz. Televizyon ve internet dünyasında ise mevsim yok; ya da her mevsim bahar. Eğlenceli videolar, komik paylaşımlar, magazin haberleri dört mevsim yayın yapıyor. Eğlenmeyin demiyorum diye başlayan beylik bir cümle kurardım ama içimden gelmiyor, alenen eğlenmeyin diyorum zira. Sebeplerim çok.

Bugün ben bu yazıyı yazarken de, siz okurken de dünyanın herhangi bir köşesinde bir çatışma yaşanıyor ve yaşanacak. Birileri hiç uğruna canını kaybediyor ve kaybedecek. Sudan, Suriye, Afganistan, Libya, Pakistan, Mısır, Çeçenistan bir çırpıda sayılabilecek yerler. Ne yazık ki Türkiyemizde de gün olmuyor ki bir şehit haberi almayalım. Bunların yanında açlık var. Yine siz bu satırları okurken bir çocuk açlıktan ölecek, bir anne çaresizlik içinde izleyecek. Bütün trajediler siz bu yazıyı okurken yaşanacak. Benzerliklerimiz ve farklılıklarımız var. Benzerliğimiz insan olmamız, farklılığımız onlardan daha şanslı olmamız (şimdilik).

Bir yerde insanlar ağlarken başka yerde zil takıp oynayanlar, bir zilin sesiyle mest olanlar var. Birileri ölürken başka birileri hayatın tadını daha fazla alabilmek için göbek atıyor. Bazen zevkle ızdırabın arasında iki sokak bile fark olmuyor. Şehit uzman çavuşun cenazesinde yas tutulurken iki sokak ötede düğün eğlencesi vardı belki de, belki aynı sokakta birileri televizyon ya da bilgisayar başında eğleniyordu, aynı sokaktan bir araba son ses müzik yayını yaparken geçti. Bunlar çok olası tahminler. Neredeyse yan yana ziller ve gözyaşları.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

2 thoughts on “Zil

  1. Hocam sizin de bünyede bu dengesizlik yan etkiler yaratıyor mu?
    Gülerken birden gülmemeniz gerektiğini düşünüp, 180 derece mod değişikliği yaşayıp toplumda insanlar tarafından bipolar teşhisi konulduğunuz oldu mu hiç??
    Şimdilik dediğiniz gibi bizden şansız insan çok, yapabileceğimiz birşey var mı? Nitekim yok. Peki bu paradoksun sonu ruhsal dengesizlik mi olsun yoksa boşvermişlik mi?

  2. Unutkanlıktan sıyrılmak. Her lokmayı yerken bu lokmayı, her nefesi alırken bu huzuru bulamayanları düşünmek. İnsan olmanın gereği bunlar. Yapıyorsak deli deseler de insanız, yapamıyorsak dünyanın sahibi olsak neye yarar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir