Yılbaşı Neyin Başı?

Geçen hafta bir haber dikkatimi çekti. Sabaha yakın bir saatte bir markete giren hırsızlar tam malları istif ederken ezan sesi duyuyorlar. Marketin kameraları bu esnada kayıt yapıyor. Hırsızın biri bir anlığına durup elini kaldırıyor ezan sesi ile ve dua ediyor: “Haydi Allah’ım bana yardım et”. İnsan nefsini tatmin edecek işlerle uğraşırken akıl ve mantıktan o kadar uzaklaşıyor ki bir hırsızlığa kainatın yaratıcısını ortak etmeye dahi girişiyor. Hırsızlık yaparken Allah’tan yardım beklemek, kumar oynarken besmeleyle zar atmak, içki içerken Allah’tan şifa dilemek nefsin körleştirdiği insanlar için sıradan hadiseler. Bu dozda olmasa da bizler de günlük hayatlarımızda Rabbimizin hoşuna gitmeyecek türlü işi nerden geldiği belli olmayan bir cesaretle yapıyor ve başımızı kuma gömerek hesaptan kurtulacağımızı zannediyoruz.

Yılın son Cuma hutbesinde hoca efendi çıkmış minbere zamanın kıymetinden, eski yılın geçtiğinden, yeni yılda nasıl olmamız gerektiğinden bahsediyor. Konuşabilecek mevzunun fazla olmaması nedeniyle diyanetimiz belirli gün ve haftalara sarmış vaziyette. Orman haftasında ağaçlardan, trafik haftasında trafik kurallarından bahseden hutbeler dinlemişliğimiz çoktur; fakat mevzu miladi yılbaşı olunca bununla ilgili hutbe hazırlamak biraz zorlama gibi geliyor. Ormanlarla ilgili, kural ve kaidelerle ilgili ve hatta yerli malı ile ilgili dahi dinimizle bağdaştırılabilecek hutbeler hazırlanabilir. Neticede bizim dinimiz doğruluk dini olduğu için doğru yapılan her türlü insan davranışının onaylandığı birçok ayet ve hadis bulabilmek mümkün. Fakat ne kadar uğraşırsanız uğraşın miladi yılbaşını İslam’la bağdaştıramazsınız. Hırsızlık yaparken ezanı duyup “Haydi Allah’ım bana yardım et” demekle ne farkı var bunun? Bir yanlış hakkında bin tane doğru söz de söyleseniz yanlış yine yanlıştır. Allah zaman ve mekandan münezzehtir, Allah için zaman diye bir kavram söz konusu değildir. Allah zamanı insanlar için yaratmıştır, insanlar da kolaylık olsun diye bu zamanı saatlere, günlere, aylara, yıllara bölmüşlerdir. Bunun hiçbir enteresanlığı yoktur. Yeni başlayan miladi yıl yekpare zamanın bir parçasından başka bir şey değildir. Müslüman işini hafta başına, ay başına, yılbaşına göre düzenlemez. Müslüman aldığı her nefesin Rabbinin kendine verdiği bir ihsan olduğunu bilir ve vaktini şükür ile geçirir. Bir şeyleri yapmak için yeni zamanları kollamak Müslümanca bir davranış değildir. Namaza başlamak için Ramazan aynı beklemek dahi Müslümanca değildir.

Bir zaman diliminin bitmesine sevinmek makul bir davranış değil. Bu sene de ülkemizde terör vardı, yoksulluk vardı, hırsızlık vardı, cinayet vardı. Gencecik Mehmetlerimiz bu sene de hayatlarının baharında toprağa düştüler. Burnumuzun dibindeki Suriye’de her gün yüzlerce insan öldü. Arakan’da, Gazze’de, Doğu Türkistan’da katliamlar sürdü, dindaşlarımız öldü. Bizim dinimizden olmasalar dahi binlerce insan zulüm altında can verdi. Bu sene çok güzel geçmedi, gelecek sene de geçmeyecek. İnsanlar yine acı çekecek, zalimler yine zulmedecekler. Gözlerini bütün dünyaya kapatıp, ben keyfime bakarım demek, yeni yıl kutlamaları yapmak, bırakın Müslümanlığı insanca bir davranış bile değil. O yüzden bırakalım yeni yılın gelişini eski yılda kar eden zalimler kutlasın. Biz de ağlayamıyorsak bile en azından gülmeyelim, zalimlerin oyunlarına kanmayalım, onlardan biriymiş gibi görünmeyelim ki rıza-i İlahi’den uzaklaşmayalım, toprağın altında kefenli ya da kefensiz yatan şehidleri, masumları, mazlumları incitmeyelim.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir