Yedinci Gün [İhsan Oktay Anar]

İhsan Oktay Anar’da bir James Joyce havası var diyorum bir arkadaşa, yok diyor Walter Scott havası var. James Joyce’un Ulysses kitabını okumak için kalınca bir kılavuz var. Belki İhsan Oktay için de bir kılavuz yapılmalı.

Yedinci Gün: Tanrı’nın evreni 6 günde yaratması sonraki gün de dinlenmesine işaret ediyor. Yazarın kitaplarında yaptığı göndermeleri anlayabilmek için Kuran, İncil, Tevrat okunup bitirilmeli diye düşünüyorum. Ben Kuran’dan gayrını okumadım ama okusaydım herhalde bazı noktaları daha iyi anlayabilirdim.
sâyepûş: Gölgelik, saye gölge demek. Attila İlhan “sayende sayeban olduk İstanbul şehri” diye kullanıyor bu kelimeyi bir şiirinde.
Rejans: Mimari üslup, 18. yy Fransa. Barok ve Rokoko’nun arasındaki üslup.
taaffün: kokuşma, pis kokma. Bütün kelimeleri tek tek vermeyeceğim, sadece bir iki örnek verdim burada.


Maide 89: Lâ yuâhizukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhizukum bimâ akkadtumul eymân, fe keffâretuhu it’âmu aşereti mesâkîne min evsatı mâ tut’ımûne ehlîkum ev kisvetuhum ev tahrîru rakabeh fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâm zâlike keffâretu eymânikum izâ haleftum vahfezû
eymânekum kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihi leallekum teşkurûn
Anlamı: Allah size rasgele yeminlerinizden dolayı değil, bile bile ettiğiniz yeminlerden ötürü hesap sorar. Yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on düşkünü yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azad etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; yeminlerinizin keffareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allah size böylece ayetlerini açıklıyor.
Maide 90: Yâ eyyuhellezîne âmenû innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn.
Anlamı: Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Bu ayeti okuyan Alman mühendis şarap kadehini kırıp Müslüman oluyor. İsmi Aman Baba oluyor akabinde.
“Ortaya birer mecidiye konulduktan sonra oyun başladı. Baba kart istemedi, Paşaoğlu bir kart isterken diğerleri ikişer istemişlerdi. Derken, Paşaoğlu ve diğer iki kişi pas dedikten sonra Aman Baba, “Ortaya Allah’ın varlığına olan itikadımı sürüyorum” dedi. “Eğer kazanırsam, artık her ne iseler, sizler de itikatlarınızı tümüyle değiştireceksiniz. İnandığınıza inanmayacak ve inanmadığınıza inanacaksınız.”
Heyecanlanan Paşaoğlu’nun ağzından şu söz çıktı: “Gördüm!”. Derken elini açtı. Floş yakalamıştı. Baba ise ona, “Gördüm dediğin için belki de ahırette Cenab-ı Hakk’ın cemalini göreceksin dedikten sonra elini açtı: Floşruvayali gören kumarbazlar kendi aralarında fısıldaya fısıldaya konuşmaya başlamışlardı. Şimdi herkes oyunu kaybeden Paşaoğlu’nun ağzından çıkacak Kelime-i Şehadet’e kulak kesilmişti.”
La Jakond: Mona Lisa tablosunun diğer adı.
Sen Stefan: İstanbul, Yeşilköy’ün eski adı. Ayestefanos.
69. sayfadaki dua: Allahümme erinel hakka, hakkan verzukna ittibaehu ve erinel batıla batılan verzukna ictinabehu: Allah’ım, sen bize hakk’ı hakk olarak bildir ve o hakk’a tabi olmak nasip eyle. Batılı batıl olarak bildir. Ondan sakınmak nasip eyle.
zvay i fiet der gevinezt bekomzzt hunderzzt mark…. burada bir ödülden bahsediliyor. Kazanan yüz mark alacak.
Zagruzka: İndir

Tipi şiddetini daha da artırmıştı. Az sonra donacağı kesin gibiydi. Ama aslında, kulaklarında uğuldayan rüzgâr değil, tabiatın sesiydi. Evet! Tipisi ve dondurucu soğuğuyla Tabiat bir düşmandı ama, işin en acı yanı bu düşmanın daima haklı olmasıydı. Kaya üzerinde kımıltısız bekleyen Ali İhsan, Tabiat’ın sesini dinlemeye başladı. Seste anlam yoktu ama güzellik vardı. Onu az sonra donduracak tipinin uğultusu bile güzeldi. Bunu fark ettiği için sevindi. Tabiat ona gerekli mühleti tanıyacaktı. Önce kibirli olduğu için af diledi. Cinayetleri, hırsları, ihanetleri için af diledi. Hodbinliği, korkaklığı, hakaretleri, zulümleri, isyanları için af diledi. İnançsızlığı, cehaleti, hissizliği için af diledi. Yaptıkları ve yapmadıkları için af diledi. Ve nihayet, var olduğu için af diledi. Son gücüyle başını kaldırabildiğinde göklerdeki kapkara bulutlar ardındaki Terazi Burcu’nu galiba görmüştü ve galiba kefeleri dengedeydi. Bu gücü harcadığında başı önüne düştü. Hava karardı. O artık buzdan bir heykeldi. Derken tipi duruverdi.”

İhsan Oktay‘ın en yeni, en son kitabı Yedinci Gün 240 sayfa, İletişim Yayınlarından çıkmış. Daha önce ki kitaplarda kadim zamanlardan, orta çağdan, Osmanlı’dan bahseden yazar nihayet bu kitabıyla Cumhuriyet dönemine kadar geldi. Bir sonraki kitabı belki daha yakın bir tarihte geçecek diye bir his var içimde.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir