Yalnızız [Peyami Safa]

Yalnızız, Peyami Safa’nın 1951 senesinde yayınlamış olduğu bir roman. Dönemin düşünce dünyası, toplumsal yapısı ve bilimsel gelişmelerin bunlara olan etkisini roman kahramanları etrafında incelemiş yazar. Kitabın sonunda tüm romana ait bir ders veriyor okuyucuya: “Aptalca bir konfor aşkından doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerin yanında senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendi kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara.”

Bilimsel gelişmelerin insana mutluluk yerine psikolojik sorunlar taşıdığını anlatırken Safa, bugünümüze de ışık tutmuş bir yerde. Yetmiş senedir bilimsel gelişmeler gemi azıya almış halde koştururken insanın hızlı bir şekilde nasıl da metalaştığını gözlemliyoruz artık. Ruh mucizelerini aramak şöyle dursun, dünyanın aşırı maddeci bugününde ruha da duygulara da o kadar az yer kalmış durumda ki, yakın bir zamanda dünya dışı sayılacak manevi eğilimler.

Peyami Safa’nın romanlarının en derinliklisi bu imiş meğer. 1999 senesinin tarihini atmışım üzerine ve kitabın arkasına ufak bir şiir eklemişim:

Bir meçhulden

Bir meçhule

Sürüyor yolculuğumuz

Aranan: mutluluk

Sevinç ve neşe

Bulunan

Keder ve ızdırap

Kitabın tesirinde kalmışım demek ki. Ötüken yayınları da kitabın tesirinde kalmış olmalı ki, yayınevinin ilk basacağı eserin Yalnızız olmasına karar vermişler kuruluş aşamasında. Ya da ben önsözden bunu çıkardım diyeyim.

Roman, basım tarihi 1951 olduğuna göre 40’lı yıllarda geçiyor. Ötüken yayınlarının sitesine baktım, Peyami Safa’nın son romanı diyorlar. 40’lı yıllarda bir konak, bu konakta yaşayan üç kardeş. Büyük ağabey Samim, kız kardeş Mefharet ve küçük kardeş Besim. Besim, insanın içindeki zevk peşinde koşan nefsi yanı temsil ediyor zaman zaman. Aklını yeme-içmeyle bozmuş olan bu küçük kardeşin hayat felsefesinin içerisinde günün ahlak anlayışına uyan pek bir şey yok gibi. Ağabey Samim ise tam tersi. Dünyadaki madde-mana mücadelesini çeşitli veçheleriyle sürekli ele alarak bazen etrafındakilere anlatıyor bazen de yazıya dökerek, 2100 senesinin nasıl olması gerektiğiyle ilgili fütüristik bir kitap hazırlıyor: Simeranya. Kitabın içinde, ideal dünyada, hemen her konuya değinmek istiyor Samim. Aşk da var eğitim de, çalışma da var dinlenme de. İdeal toplumla ilgili, madde-mana savaşımında mananın galip geldiği zamanla ilgili her şeyi yazmak istiyor. Burada Samim’in bu yönüyle Peyami Safa’yı temsil ettiğini düşünebiliriz. Fakat içtimai hayatın içerisindeki Samim biraz daha değişik bir tip. Kızı yaşındaki kadınlarla ilişkiye girmekte beis görmeyen, ahlaki manada problemli bir konuda nihayetinde suçsuz çıkmış olsa bile kendisinden şüphelenilebilen bir tip.

“İş hayatından daha büyük mektep, tecrübeden daha büyük ders, ihtiyaçtan daha büyük mürebbi, tecessüsten daha büyük öğretmen, muvaffakiyetten daha büyük diploma olur mu?” Simeranya eğitim sistemiyle ilgili Samim’in bir görüş bildirimi. Samim’e göre okullar papağanlık öğreten zekâ mezbahaları.

Besim’in dünya görüşüyle ilgili bir örnek: Verem, kanser, bunlar hep boş lakırdıdır. İnsanı yalnız bir illet öldürür: Sıkıntı. Öteki hastalıklar bunun vücuttaki çeşitli görünüşleridir.” Samim ise hastalıklarla ilgili hemen Simeranya’da her gün ruh sporu yapılarak hastalıklardan nasıl kurtulunduğunu anlatır: “Öyle ki bütün Simeranya’yı derin bir sükûn ve tevekkül havası sarmıştır. Oraya ilk adımını atar atmaz, kendini her tarafa yayılmış bir umumi intibak ve ahenk atmosferi içinde bulursun. Herkes bu ruh sağlığının yollarını bilir ve hastalandıktan sonra, kendi kendisine, isyandan tevekküle giden yolu açacak telkinlere uygun bir hazırlık bulur.” Simeranya ahalisi sık sık meditasyon yapıyor anlaşılan.

“Orada sermaye sahibi kar değil sadece bir riziko hakkı alır. Eğer kurduğu işte çalışıyorsa, kazancı liyakatine göredir. Bilançoları fabrikanın işçi mümessillerinden mürekkep bir idare meclisi inceler ve tasdik eder. Kazancı dağıtan da odur. Mevzuat buna göredir. Devlet ‘kazanç ayarlaması’ kanununu büyük bir titizlikle tatbik ettirir. Vazifesi budur. İhtilafları kazanç mahkemeleri halleder. İçtimai sigorta işçiyi ömrünün sonuna kadar aksiliklere karşı emniyet altına almıştır. İşsizlik yoktur. Sermaye sahibi tarafından istismar edilmek de yoktur. Fakat herkesin kendi liyakatine göre mülkiyet vardır. Fakir bugünkü dünyamızda olduğu kadar fakir değildir, zengin de prensler sınıfın şımarık çocuğu değildir. Kazanç farkları ayarlanmış ve azalmıştır. Çalışmamak yasaktır. Her gelir istihsalde sermaye hizmetini görmeye davet edilir. Şahsi servetler muayyen bir haddi aşamaz.” İktisadi sisteme bakar mısınız?

Samim kitabın bir yerinde kız kardeşine basit bir hipnoz seansı düzenliyor. Kitabın ilerleyen bölümlerinde de birkaç metafizik dokunuş var. Uzakta olan olayları hissetme, rüyada görülenlerin çıkması nevinden. Bu olayları Besim, mantıkla açıklamaya çalışıyor. Evrimci bir yapısı var Besim’in. Her şeyi bilimle izah etmeye çalışıyor.

“Simeranya bir roman olmayacaktır. Sadece bugünkü insanın kendi kendisi hakkındaki telakkisinden, bilgisinin temellerine, metotlarına ve bütün sosyal müesseseleriyle değer sistemine kadar baştan başa inkılaba muhtaç bir dünyanın huzursuzluğunu duyan bir adamın 150 yıl sonraki tekâmül imkanlarını düşünerek tasarladığı muhayyel bir ülkedeki hayat bir seyahatname şeklinde yazılacaktır.”

Bir noktaya dokunmadan edemeyeceğim. Samim, o günün moda anlayışını bütün kadınları kuklalar serisine çevirmeye çalışan bir eğilim olarak tanımlıyor. Bugünkü estetik cerrahiyi görse Simeranya’nın ne kadar imkansız olduğunu anlardı herhalde.

“Zengin bir hayal içinde meçhul, daima malumun en korkunç rakibidir. Ben malumum. Yani sayısız imkanlar arasında gerçekleşmiş ve donmuş bir imkânım. Ben bir şeyim, meçhul her şeydir. Fakat. Unutma ki, ben, varım; meçhul yoktur. O, sadece olabilir fakat olmayabilir de! Ben bir realiteyim, o bir imkandır. Bu farkı anlamayan bir aşka sen beni inandıramazsın.”

“İnanmamak, izahtan aciz kaldığımız her hadiseyi hurafe sayan bir hurafedir.”

“Hakikaten bahtiyar insanın bahtiyar görünmek için o kadar gürültü patırtıya ne ihtiyacı var?” Gel de instagram kullanıcılarına anlat üstat.

Samim’in bir özelliği de zehir hafiye oluşu. İster istemez Cingöz Recai’ye bir selam göndermiş Peyami Safa kitap boyunca. Olayları ustaca çözümleyen üstün zekalı Samim karakteri, Cingöz Recai’nin kalem efendisi kuzeni gibi adeta.

Peyami Safa’nın bu güzel eseri, Yalnızız, dediğim gibi bir teknoloji eleştirisi ile birlikte insanın içinde yaşadığı nefis mücadelesini de anlatmaya çalışmış. Kitabın içindeki karakterleri vasıtasıyla o günün toplumu ile ilgili bugün de geçerliliğini koruyan çıkarımlarda bulunmuş. Maneviyatın bu ölçüde dışlanmış oluşunu eleştirirken Allah’ın sığınılması gereken gerçek güç olduğunun altını çizmiş. 365 sayfalık eseri Ötüken Neşriyat basmış.  

Not: Kitapta Moldoror’un Şarkıları, Malte Laurids Brigge’nin Notları, Friedrich Nietzsche’den bazı notlar ve Kayıp Zamanın İzinde serisinden bahsetmiş Samim.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir