Virüse Karşı Tutumumuz Ne Olmalı?

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “benim ümmetim vasattır” buyurmuş. Bu hadisi kendime düstur edinip hayat boyu uygulamaya çalışmışımdır. Hiçbir şeyde ifrata ya da tefrite gitmeden orta yolu bulmaya çalışırım. Koronavirüs salgını yaygınlaşınca da böyle davranmanın hakkımda daha hayırlı olacağına karar verdim. Kendimce bulduğum orta yolu sizinle paylaşayım, belki düşüncenizin netleşmesine bir faydam dokunur. 

Öncelikle, evden çıkmıyorum. Evet, bakkala dahi çıkmıyorum. Nihayetinde böyle bir virüse bulaşıp başkasına bulaştırma ihtimalim var. Virüs halkalar halinde yayılıyor. Sokakta dolaşarak virüse bulaşan her insan bir halkanın parçası oluyor ve birden fazla insana hastalık bulaştırıyor. Evden çıkmayarak herhangi bir halkanın parçası olmamaya gayret gösteriyorum. Bana virüsün bulaşması şahsım açısından tehlikeli olacağı gibi başka birisine bulaşmasına vesile olursam da vebal altında kalırım. Bunlara hiç gerek yok. Herkes evinde oturur, sağlık çalışanlarına vakit kazandırırsa bu belayı en az hasarla def etmiş oluruz. 

İkinci olarak, panik yapmıyor, virüse hakkından fazla önem vermiyorum. Bu virüs beni korkutmuyor. İnsanoğlu tarihin başından beri onlarca belayla baş başa kaldı. Bunların kimisi salgın oldu kimisi deprem kimisi savaş. Bazısını kendi eliyle kendisine musallat etti bazısı dışarıdan geldi. İnsanlık adına özeleştiri yapmak gerekirse, insanın kendi kendine musallat etmiş olduğu belalar onlarca Koronavirüs gücünde. Ben saymayayım, siz atom bombasından dünya savaşlarına kadar bildiğiniz savaşları ve zarar gören masum canları kendi aklınızdan geçirin bir. Salgın hastalıklar da çok zarar vermekle birlikte gelip geçti. Veba salgını Avrupa nüfusunu üçte birine düşürdü bir vakitler. İspanyolların Amerika’ya götürdüğü mikroplar buradaki nüfusun büyük kısmını kırdı geçirdi. Yüz yıl önce yaşanan grip salgını dünya nüfusunun yüzde 15’ini alıp götürdü. İnsanlık yine yoluna devam etti. O günün iletişim ve sağlık imkansızlıkları ile kıyaslarsak günümüzü, Koronavirüse bu ölçüde tahrip edici olamaz diye düşünüyorum. Umarım yanılmıyorumdur. 

Bu salgının bir özelliği de sosyal medyanın ilk ciddi salgın tecrübesi olmasıdır. Malumunuz, günümüzde sosyal medyanın gücü neredeyse tüm güçlerin üzerinde. İlginç bir şekilde yasama, yürütme, yargı üzerinde sosyal medya tahakkümü var. Yasa çıkmasına tesir eden, adli bir olayda suçluyu-suçsuzu belirleyen, kurumların işleyişlerine tesir eden bir mekanizmaya ne demeli bilmiyorum. Sosyal medya kullanıcıları, tek tek değil fakat kümülatif olarak çok yüksek bir etkinlik seviyesindeler. Panik ortamını oluşturan, salgını olduğundan çok fazla büyüten bir sosyal medya var. Evet, salgın feci ama daha feci ve büyütmediğimiz şeyler oluyor dünyada. Herkes elini vicdanına koysun. Dünyada var olan ve şahit olduğumuz o kadar adaletsizliğin yanında bir virüsün lafı mı olur?

Bu virüs insanlık tarihinde de bir köşe taşı oluşturacak yine sosyal medya tesiri sayesinde. Artık insanların günlük hayatlarındaki alışkanlıklarında ev ağırlığı daha belirgin olacak. Yaşama alanı olarak ev, diğer tüm mekanları yerle bir edecek. Evden çalışmalar, evden eğitim almalar zaten yükseliş trendindeydi, şimdiyse ivme daha da artacak. El değmeden paketlenip evlere kadar gelen ürünlere olan rağbet zirve yapacak. Dükkan kültürü yavaş yavaş yok olacak. Koca koca mağazalara gerek olmayacak, herkes evinden yapacak alışverişini. Okullar dahi yavaş yavaş kapanıp online eğitime bırakacaklar yerlerini. Bunu yaşadıkça göreceğiz. Evinden dışarıya çıkmayan insan daha bir “tahmin edilebilir” olacak. Her hareketi, her alışkanlığı kolayca gözlemlenecek ve ona göre reçeteler uygulanacak, hem şirketler hem de otoriteler tarafından. 

Yani sevgili dostlar, kısa vadede panik yapmayın, evinizi terk etmeyin. Dışarıda olup da virüs yayma halkalarından birine dahil olmayın. Korkmayın. İnsanlık bu salgını da atlatacak. Ne kadar tedbirli olursak o kadar hızlı atlatacak hem de. Evlerimizde oturalım. Virüse bulaşmayalım. Uzun vadede yaşayacaklarımız beni biraz daha tedirgin ediyor. Mikroskopla her yaptığı gözlemlenen bir canlıya dönüşmek, özgürlüğü bir erdem olarak belirlemiş olan aynı canlı için ne kadar sevimli olabilir ki?

26 Mart 2020 Nethaber Yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir