Varidât [Şeyh Bedreddin]

Şeyh Bedreddin’in Varidat adlı eserinin girişinde sürpriz bir şiirle karşılaştım. Malatyalı Niyazi Mısri, kendisinden iki yüz yıl önce yaşamış olan Şeyh Bedreddin’in kitabı hakkında bir şiir yazmış. Hakkında şiir yazıldığına göre kitabın bunu hak edecek derinlikte olması lazım diye düşündüm. Elimdeki Varidat, Cengiz Ketene tarafından, Bilal Dindar’ın tenkidli basımından tercüme edilmiş. Kültür Bakanlığı Yayınları arsında 1990 yılında yayınlanmış.

Söze, Niyazi Mısri’nin şiiri ile başlayalım:

Can kuşun her zamân ezkârıdır vâridât,
Akl u hayâlin hemân efkârıdır vâridât.
İşidicek Hakk adını duydu cânım hub dadını,
Bildim kamu âriflerin esrârıdır vâridât.
Sıdk ile gönlüm sever görmeğe hem cânım iver,
Anın içün kim Hakk’ın envârıdır vâridât.
Ol dürr-i yekdânenin kadri bilinmez anın,
Bu dil-i vîrânenin mi’mârıdır vâridât.
Gerçi kütüp çok yazar ilm-i ledünden haber,
Cümlesi bir bahçedir gülzârıdır vâridât.
İlm‐i Füsûs’la tamu odları söyünür kamu
Anın yerinde biten ezhârıdır vâridât
Muhyiddin ü Bedreddin ettiler ihyâ-yi din,
Deryâ Niyâzî Füsûs enhârıdır vâridât.

Kitabın ilk sayfaları ile birlikte hikmetli sözler de başlıyor. Şeyh Bedreddin’e göre ahiret işleri öyle halkın kafasında uyandığı gibi değil. Huriler, cennetler, ırmaklar sembolik anlamlar taşıyor. Farklı bir boyuttan bahsetmiş peygamberler ve Allah dostları fakat örnekleri halkın kafasında durumu netleştirmek için vermişler.

“Âhiret işlerinin, câhillerin iddia ettiği gibi olmadığını bil. O işler buyruk, bilinmeyen gayb ve meleklerin dünyasıyla ilgili olup, câhil halk tabakasının iddia ettiği gibi, gözle görülen dünyayla ilgili değildir. Peygamberler ve halis kişilerin söyledikleri doğrudur. Fakat temel nokta onları anlamamadır. Bunu iyi bil ve hiç şüphelenme ki, cennet, köşkler, ağaçlar, huriler, mallar, ırmaklar, meyvalar, azap, ateş ve benzerleri rivayetlerde söylendiği ve eserlerde anlatıldığı gibi, sadece görüntülerle izah edilemez; onların başka anlamları da vardır. Bu anlamları, velilerin hâlisleri bilmektedirler. İbâdetlerin amacı, gönülleri ölümlü varlıklardan sıyırıp, ebedî ve yüce varlığa yöneltmektir. Fâni varlıklara bağlı bir gönülle bin yıl namaz kılsan dahi, hiç bir sevap elde edemezsin. Bu beden baki kalmayacağı gibi, ölümden sonra dağılan bölümlerinin yeniden birleşmesi de, mümkün değildir. Ölülerin diriltilmesindeki amaç, bu değildir.”

Çocukları derse alıştırmak için verilen örnekler gibi diyor Şeyh, meyveler için. Hakk’ı idrak etmek için maddi şeylere yoğunlaşmayı bırakmak gerekiyor. Lafza bakmayı bırakmak gerekiyor, Allah buyruğu sözle ilgili değil.

“Ağacın bütünü meyvada mevcuttur. Her bölümünde bir tohum vardır, böylece bütün buradadır ve ondan oluşmaktadır. Aynı şekilde bütün âlemler, kâinat “özden” meydana gelmektedir ve asıl da bütünden gerçekleşmektedir. Bütün kâinat bir zerrede vardır ve buradan imân sahibi kişiler gizli sırrı anlarlar. Bütün âlemler insanda bulunduğu, ancak gizli olduğu ve bu gizlilik örtüsü kalktıkça, o zaman “Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi istedim; beni bilsinler diye insanları yarattım” sözünün sırrı ortaya çıkar.”

Daha önce duyduğum bir fikre burada da rastladım: “Ey kişi! İçin melekler ve şeytanlarla doludur; galip gelen kararı verir. Cinler ise, ikisinin arasındadır.”

“Sizler Allah’ın, Peygamberlerin ve velilerin söylediklerini anlamıyorsunuz. Akıllarınızın eksikliği, gönüllerinizin bulanıklığı, âhiretle ilgili gafletiniz ve aşırı derecede dünyaya bağlılığınız, sizi gerçeklerden uzaklaştırmıştır ve gerçeği öğrenmenizi engellemiştir.”

“Kur’ân otuz Cüzdür. Dünya işleriyle ilgili cüz, birden biraz daha fazladır. Hâlbuki âhiret işlerine dair cüzler, geriye kalan yirmi dokuz cüzdür. Kur’ân’ın bu şekilde düzenlenmesi, esasında insanlara bir uyarıdır.”

Bu yukarıdaki oranlamadan yola çıkarak insanın fıkıhla çok fazla ilgilenmesinin de biraz abes olduğunu ima etmiş Şeyh.

Bir de çok tanıdık insan topluluğunu zikretmiş: “Dışa dönük görünüşlerle uğraşan bilginleri Allah Teâlâ işlerini ıslah etmiş ve onları içi bırakıp, kabuklarla uğraşmaya yönlendirmiştir. Bu bilginlerin çoğunun içi yarılıp, bakıldığında, dünya sevgisi ve başkanlık hırsından başka, dinle ilgili hiç bir ize rastlanmaz. Allah onları rezil etsin.

Kitabın bir yerinde not düşülmüş, buraya kadar olan kısmı Şeyh Bedreddin Simavnalı yazmıştır diye. Sonrasında yine aynı şekilde açıklamalar devam ediyor fakat Şeyh Bedreddin’in konuşmalarından alınmış bu kısımlar, bizzat yazdıkları değil. Bahsettiğim kısımlarda da çeşitli ayet ve hadislerle ilgili izahat var. Bilhassa sembolik anlatımların ne demek istediği üzerinde durulmuş.

56 sayfalık bu incecik kitaptan çıkardığım notlar böyle. Şeyh Bedreddin’in isyanının dışında da yâd edilmesi gereken özellikleri varmış demek ki. Allah rahmet eylesin.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir