Vakalar [Uğur Yılmaz]

“Vakalar” hatıra türünde bir eser. Bir doktorun 80’li yıllardan itibaren ülkenin değişik yerlerinde yaşadığı, genellikle sağlık sektörü üzerine, hatıralarını içeriyor. Bu açıdan ülkemiz insanlarının hastaneye, doktora, sağlık hizmetlerine bakışıyla birlikte sağlık çalışanlarının da insanlara bakışını güzel bir şekilde ifade ediyor. İnsanların sağlıkları konusunda ne kadar bilinçsiz olduklarını örnekleriyle gösterdiği gibi sağlık çalışanlarının da insanların sağlıkları konusunda ne kadar ciddiyetsiz olduklarını da gösteriyor.

Uğur Yılmaz; Burdur doğumlu bir hekim. 1983 yılında uzmanlığını da yaparak Genel Cerrah unvanını kazanıyor ve ardından ülkenin çeşitli yerlerinde görev alıyor. Hatıraları Muş-Bulanık, Çanakkale-Biga, Çorum ve Antalya’da görev yaptığı dönemlerde yaşadıklarını içeriyor. Doktor bey Antalya’da çalışma hayatını sürdürüyor günümüzde de. Bu 450 sayfalık hacimli kitaptan dikkatimi çeken noktaları size aktarayım:

Kitabın önsözünü Vural Savaş yazmış. Cumhuriyetin ilanından sonra genç cumhuriyetin sağlık hususundaki mücadelelerini anlatan güzel bir önsöz.

Yazarın henüz 9 yaşında yaşadığı bir tecrübe var. Ameliyat olan yazar, kendisiyle aynı odada yatan bir çocuk hastanın operasyon sonrası su verilmediği için odadaki kolonyayı içerek öldüğüne şahit oluyor. Bu olay anlaşılan yazarı çok etkiliyor. Doktorluk yaptığı yıllarda operasyon sonrasında hastaya su verilmemesinin bilimsel olarak bir temelinin olmadığını keşfediyor. Bu işlemin sadece bir dogma olduğunu söylüyor ve kendisi hastalarında bu işlemi uygulamıyor.

Yazar kitapta tüm isimleri açık seçik vermiş. Bu noktada eleştirmek istiyorum, ben olsam isimleri vermez hayatımda yer almış insanları –ya da ruhlarını- rencide etmezdim. Kitap boyunca tüm isimleri veren yazarın bir yerde iyiliğinden bahsettiği bir valinin ismini de vermemesi ayrıca dikkatimi çekti. Bu isim olayı kitaba gölge düşürmüş.

Üniversitelerde tıp eğitiminde bir hocalar diktatörlüğü vardır. Bu da az çok bu yollardan geçmiş-geçenlerle tanışmış herkes tarafından bilinir. Hocaların asistanlarına yaptıkları kötü muameleler, dayağa varan hakaretler, küfürler günümüzde de sürmektedir. Herhangi bir uzman doktora bilhassa uzmanlık yaptığı dönemle ilgili sorular sorarsanız hocalarının ciddi bir kısmının tatmin edilemez egolarını nasıl asistanlar üzerinde tatmin etmeye uğraştıklarını dinlersiniz. Yazar da uzmanlık döneminde benzeri olayları yaşamış ve anılarında bunları aktarmış.

“Üniversitelerimiz bilim yapılan, üretilen yerler olmadığı gibi eğitim verilen terler de değildir. Üniversiteler, hocaların egemenliklerini ilan ettikleri, kimseye karşı sorumlu olmadıkları, hatta mevcut sistem içinde bile alt muhtariyetlerinin olduğu bir yapıya dönüşmüştür. Bu yapıların bilim, sağlık ve sağlık hizmetiyle hiçbir ilişkisi yoktur.”

Gereksiz ilaç kullanımı yazarın kitap boyu dikkat çektiği konulardan birisi. Mide asidi azaltıcı ilaçlardan uzun yıllar bilinçsizce kullandım. Benim gibi bu ilaçları yıllar boyu kullanan nice insan var. Yazar çoğu ilacın ve hatta tetkikin gereksiz olduğundan sıklıkla bahsediyor. Tetkiklerin, bilhassa MR, Tomografi gibi tetkiklerin kanser riskini artırdığını vurguluyor. Bu yüzden çok gerekli değilse bu tetkiklere bulaşmamak lazım. Fakat ilaç sektörü ve tetkik sektörünün hastaların sırtından para kazanmak için gerekli-gereksiz ayrımı yapmadan doktorları buralara yönlendirdiğini, hastaların sağlıklarının para kazanmak uğruna hiçe sayıldığını anlatıyor. Ameliyatlar için de aynı durum söz konusu. Gerekli olmayan birçok ameliyat, hastaya uzun vadede hasar bırakma ihtimalinin yüksekliğine rağmen uygulanıyor. Doktorların gözlerini para hırsı bürümüş. O operasyondan alacağı üç kuruş para için hastasını masaya yatırıyor, ilerleyen yıllarda yaşayacağı birçok sağlık probleminin de kapısını açıyor doktorlar. Yeri gelmişken doktorların hastalara karşı tavırlarından da bahsedeyim. Yazarın meslektaşları hususunda bir diğer eleştirisi de hastalara karşı takındıkları tavır. Genel olarak hastaları azarlama, aşağılama eğilimi doktorlarda hakim. Doğru düzgün bilgi vermekten bile kaçınıyorlar çoğu zaman. Bunu hepimiz müşahede ediyoruz. Yazarın çift yönlü bir eleştirisi var, birisi hastasına kötü muamele yapan doktorlara bir diğeri de buna tahammül eden hastalara.

“Türkiye’de üniversiteler bilim yuvaları değildir. Aksine soru soran, düşünen, mevcut görüş ve sistemleri eleştiren kişilere üniversite hocalarının hiç tahammülü yoktur. Yükselmenin bir yolu da bağımlı kişilik, dogmatik görüşlere sahip olmak, yeteneksizlik ve kapasitesizliktir. Kişilerden beklenen şey soru sormamaları, kendilerinden önceki hocaları gibi düşünmeleri ve sadece verilen görevi yapmalarıdır. Bu nedenle üniversitelerde gerçekten akademik bir çalışma yapmak isteyen veya bilim adamı olmak isteyen kişilerin yapacakları tek şey, hocalarının yolunda gitmemeleri, onların her uygulaması ve öğretisi hakkında kuşku duymalarından geçer. Böyle düşünmeyenler de giderek hocaları gibi dogmatik ve kalıp düşünen kişiler olurlar. Onların bilimsel görüşleri kazançlarına göre belirlenir, giderek uluslararası tıp kartelinin çıkarlarına göre bilim yapan sıradan memurlara dönüşürler.”

Pansuman konusuna da çok değinmiş yazar kitabında. Yaraların, bilhassa ameliyat sonrası yaraların açık bırakılmasının tedavi için önemli olduğunu sık sık vurgulamış. Bu yaralara pansuman yapılmamalı, iyileşmesi için açık bırakılmalı diyor. Saçma sapan merhemler, ilaçlar, alkoller vs. ile yıkanan yaraların iyileşme sürecinin uzayacağı, pansumanın da bir sektör haline geldiği ve hastaların bu pansumanlar yüzünden daha uzun süre iyileşemediklerini anlatıyor. Burada hastaların da yaklaşımı önemli. Hastalar genellikle iğne olmayınca, serum takılmayınca, ilaç yazılmayınca, tetkik istenmeyince, pansuman yapılmayınca… tedavi olmadıklarını düşünüyorlar. Bu yanlış düşünce yıkılmadığı sürece toplum sağlığı da gün geçtikçe bozuluyor manasında sürdürüyor düşüncelerini yazar.

Sterilizasyon Uğur Bey’in hayatı boyunca mücadele ettiği bir diğer mesele. Ülkemizde genel olarak sterilizasyonun doğru bir şekilde yapılmadığı ya da hiç yapılmadığını örnekleriyle anlatmış. Bugün eskisine göre daha iyi olduğunu ümit ediyorum uygulamaların.

“Hastaya birbirine zıt iki tedavi seçenek sunulduğunda bunlardan birisi eğer hiçbir şey yapılmaması ise, hastalar daima gereksiz tedavi ve girişim seçeneğini tercih edecektir. (Bu da benim eklediğim bir Murphy yasası olsun.)”

Sezaryen doğumlar da yazarın eleştirdiği konulardan birisi. Bu şekilde doğumun çok gereksiz olduğu ve önemli bir sağlık sorunu olmadıkça uygulanmaması gerektiğini anlatıyor Yılmaz. Fakat günümüzde gelinen nokta hemen her doğumun ameliyata dönüşmesi şeklinde. Bunun da uzun vadeli olumsuz etkileri çok fazla. Tabi nedeni para.

“Türkiye’de sağlık hizmeti, sağlık ticaretinin bir maskesidir. Amaç öncelikle kişilerden elde edilebilecek en fazla parayı çekip almaktır.”

Kitap bu bahsettiklerim ve bahsedemediklerimle sürüp gidiyor. Başta dediğim gibi hacimli bir hatıra kitabı olmuş. Genel olarak sağlık hizmetlerindeki sıkıntılar açık bir şekilde göz önüne seriliyor. Yazının girişinde sağlıktan bir sektör olarak bahsetmiş olmam sebepsiz değil. Sağlıktan bahsederken sektör değil de hizmet kelimesini kullanmak isterdim fakat maalesef kitapta bolca vurgulandığı gibi iş hizmet olmaktan çıkmış. Hastalar, para kaynakları olarak görülüyor. Doktorlar ne kadar çok hasta bakarlarsa, ne kadar cerrahi müdahale yaparlarsa, ne kadar çok ilaç yazarlarsa o kadar çok gelir elde ediyorlar. Bu özel sektörde de ve maalesef kamu-üniversite hastanelerinde de böyle. Bu da sağlıksız nesillerin varlığına sebep oluyor. Duruma farklı bir açıdan bakacak olursak, sağlıkları geri dönülemeyecek bir biçimde bozulan insanlar, gereksiz ameliyat mağdurları, gereksiz tetkikler yüzünden türlü hastalıklara duçar olanlar, gereksiz ilaç tedavileri ile yaşam kaliteleri yerle bir olanlar… bunların tümü sağlıksız bir toplumun oluşmasına sebep oluyor. Sağlıksız bir toplumun da ilerlemesini bekleyemezsiniz. Sağlıksız bireylerden oluşan toplumun çalışarak, üreterek, keşfederek ilerlemek yerine sosyal güvenlik sisteminin, toplumun sırtına yük olacağı; depresyonlarla mücadele ederek sağlıksız ruhlar haline gelecekleri, yoksulluğun, şiddetin, terörün ve her türlü bilinçsiz insan davranışının bu türlü bir topluma musallat olacağı müneccim olmaksızın tahmin edilecek bir şeydir.

Uğur Yılmaz’ın bu 450 sayfalık eserini Nergiz Yayınları basmış, 2015 Nisanında yayınlanmış.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir