Vahşi Yaşama Güdüsü

İnsanı mağaralarda yaşamış, mağara duvarlarına dinozor resmi yapmış, avcılıkla geçinmiş, sonra toplayıcılığa başlamış, sonra su kenarlarına evler yapmış, ihtiyaçlarını çeşitlendirmeye ve gidermeye devam etmiş bir varlık olarak düşündüğümüzde her davranışı normal geliyor artık. Vahşi bir hayatı devam ettirme güdüsü ve kurallar bütünü.
Zamanla kendi kurallarını oluşturmuş ve daha sonra bu kurallar bütünü içerisinde kaybolmuş. Yapay zekânın zamanla çığırından çıkıp insanlığı ele geçirme senaryosu benzeri bir durum. Aslında insanlığı eline geçirmiş olan bir kurallar dizisi mevcut. Yapay zekâdan, bilgisayarlardan korkarken çoktan yitirdi her şeyi de haberi yok daha.
Mağarada yaşayan insandan farkı kuralların biraz evrime uğraması. Biraz yenilenmesi, gelişmesi. İlk başlarda mecburiyetten oluşturulan kaideler zamanla ritüeller halini aldı. Vazgeçilmezler oldu.


Vahşi yaşama güdüsü birçok modülden oluşuyor. Böl, parçala, yut, ez, ez, böl, yut, ez, ye, bitir, uy, uydur, uy, ye, yut. Hayatınızı yaşıyorsunuz ve korumanız gereken bir hazine onun olagelişi.
Şimdi anlamayanlar için biraz detay yapalım. Hayat esasında yaşadığımız dakikalardan ibaret. Bugün mesela 4 Nisan. Saat akşamı biraz geçiyor. Ben oturmuşum bir şeyler yazıyorum. Hayatımı programlamam gerekliliği var. Zira mağarada yaşayan atalarımın da vardı. Bin bir zahmetle vurulan bir geyik birkaç günlük gıda ihtiyacını giderecekti ama sonra aç kalınırsa ve geyik bulunamazsa ve süreç uzadığından açlık kollardaki kuvveti de azaltacağı için program yapmak icap edecekti.
Yani bir önceki geyik eti bitmeden yenisi vurulmalıydı. Fakat işte insan yapısı şöyledir ki: sürekli aç kalma korkusu sürekli geyik vurmaya yol açar ve gerek olmasa bile geyik vurma işlemi devam eder. Et çürür ama yine de avcılık molası verilmez.
Hayatımızın hâkimi korkudur. Gelecek korkusu. Ayarını bilmiyoruz. Geleceğimize yön verirken 100 hadiseden ancak 10 tanesine etki edebiliriz. Ama içimizdeki korku bunların hepsine müdahale etmemiz gerekliliğini hatırlatır durur bize ve çürümüş geyik etinden başka bir şey kalmaz elimizde. Şu anda geleceğimle ilgili bir karar verebilirim. Ama nasıl sonuçlanacağını bilemem. 90 birimin içindedir sonuçlar. Ama korkularım var. Korkular hayatın yaşanırlığına en büyük engel teşkil eden duygulardır. Korkmaya devam ettiğim sürece hayatımı yaşayamayacağım ve gelecek her zaman belirsiz olduğu için 100 yaşıma da gelsem korkacağım şeyler olacak ve hayat burnumdan gelecek. En iyi ihtimalle kokmuş geyik eti kalacak bana. Kötü olansa hayatın asla ve asla tadını alamayacak olmam.
Pekiii, neden böyle yapıyorum? Kurallar bana bunu söylüyor. Damarlarıma enjekte edilen bir korkaklık bana adım atma cesaretini vermiyor. Adım atarken en mantıklısını yapmaya çabalıyorum. Kafamda geleceği- bilmediğim geleceği kurguluyorum. Bilmediklerim uğruna elimde olanlardan vazgeçmekten geri durmuyorum. Kurallar bunu istiyor. Taze geyik eti yemektense elimde olanı bayatlatıyorum. First in last out kuralına göre tüketmek zorunda kaldığımdan sürekli bayat et yiyorum. Hayatımız çığırından çıkıyor. Korkaklığımız yaşamımızı zindan ediyor.
Hayat bize kurallar sunuyor ve kurallar olmazsa olmazı daha körpecikken beyinlerimize yerleştiriyor. Pilav kaşıkla değil çatalla yeniliyor mesela. Ama ikisinin de mideye gittiği gerçeğini anlatanımız yok. “ikisi de mideye gidiyor bak kardeşim. Sen iyisi mi çok kendini kasma. ” diyenimiz yok. Kafamıza kuralları öylesine nakşediyorlar ki aksini düşünmek saçma geliyor, aksini düşünenler uzaylı gibi geliyor. Hele ki biri bize aksini düşünmemizi söylerse sinirlerimiz kalkıyor havaya. Sinir uçlarımıza baskı yapılıyor. Doğru olarak öğrendiğimiz şeyler var bizim diyoruz. Bunlar mutlak doğrulardır. Binlerce yıllık realitelerdir. Nasıl olur da birisi bize yanlış düşündüğümüzü söyler.
Kurallar bütünü bize empoze edilirken bir de koruyucu kalkan hediye ediyorlar yanında. Bu koruyucu kalkan “asla aksini düşünme” kalkanı. Yani birisi size bir konuda yanlış olduğunuzu söylerse bu kalkan sayesinden bu yorum beyninize girmesine engel oluyor bu virüsün. Kalkan yanlış belki de aşı demeliyim. Dolayısı ile yine anayasanın ilk üç maddesi örneğine dönüyoruz. Değişmesi imkânsız şeyler oluşuyor.
Benim kurguladığım hayatta böyle şeylere yer yok. Umarım günün sıkıntılarından sıyrıldıktan sonra
** Hiç bayat geyik eti yemeyeceğim
** Elimde olmayan gelecek hakkında asla yorum yapmayacağım ve içinde bulunduğum günü güzel yaşamaya çalışacağım
** Sabit fikirli olmayacağım, bana söylenenleri çok salak bile olsa en az bir kere düşünüp “acaba” diye soracağım kendi kendime ama bunu söyleme hakkını herkese vermeyeceğim
** Bir deniz kenarında paçalarımı sıyırıp yürümeye devam edeceğim, kafama bir şeyi takmayacağım, hayatı bana zindan edecek korku ve endişeleri içeriye almayacağım, kalbimin sesini ancak böylelikle dinlemiş olurum
** Pilavımı kaşıkla yiyeceğim, kaşık yoksa isteyeceğim, gerekirse Araplar gibi elle yiyeceğim ama kendimi nasıl mutlu hissediyorsam öyle yiyeceğim.

1 Temmuz 2008 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir