Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım [el-Ömeri]

Bir kitap okudum hayatım değişti demek isterdim fakat diyemiyorum. Bir kitap okudum, dipnotları kitaptan daha değerliydi ve daha fazla dikkatimi çekti. Selenge Yayınları’nın adını daha önce duydum, kaliteli kitaplar bastıklarını biliyorum. Bu elimdeki Mesaliku’l Esbar kitabı da yayınevinin kar amacı gütmeyen bir kuruluş olduğunun en güzel ispatlarından birisi. Biraz fazla yazım yanlışı gördüm okurken fakat tamamiyle bir kültür hizmeti, Mısırlı bir bürokratın 27 cilt halinde yazmış olduğu bir eserden Türkler ile ilgili kısımları çıkarıp çevirisini yapıp basmışlar. Mesaliku’l Ebsar’ın tamamı değil sadece bir kısmı. Eserin tamamını daha önce Fuat Sezgin tarafından basılmış.

Şihabeddin b. Fazlullah El-Ömeri bu kitabın yazarı, dediğim gibi Mısırlı bir bürokrat. Hz. Ömer’in soyundan geldiği için Ömeri denmiş kendisine. Mısır ve Suriye’de, divana katılan, sır kâtipliği yapan bir aileden geliyor kendisi de bu görevlerde bulunmuş. 1301 yılında doğmuş ve 1349 yılında vefat etmiş. Hayatı boyunca Mısır ve Suriye’nin dışına çıkmadığı için eserini duydukları üzerine inşa etmiş. Bu açıdan kitapta yazılanların güvenilirliği biraz azaldı nazarımda.

Kitabın girişinde, eseri yayına hazırlayan Ahsen Batur’un önsözü var. Kitaptaki aydınlatıcı dipnotlar da sanıyorum Batur’a ait. Geç tanıştığım değerli bir araştırmacı olduğunu düşündürttü bana.

Birinci bölüm, genel bakış başlığını taşıyan kısa bir girizgâh. Yeryüzü şekillerinden, o günün milletlerinden ve inançlarından bahsetmiş ardından İslam ülkelerinden bahsetmiş yazar. İkinci bölüm Hindistan ve Tuğlukşahlar’ı anlatıyor. Bu bölümü okurken zaten yazardan vazgeçtim. Hindistan’daki Tuğlukşahlar devletini ve padişahını peri masalları anlatır gibi anlatmış. Duyduklarına dayanarak anlattığı hazineler, harcamalar toplamda dünya üzerinde gelmiş geçmiş tüm hazinelerden fazla bir yekun tutuyor. Yazarın bu abartılı anlatımı zihnime bir soru işareti bıraktı ve okuduğum süre zarfında soru işareti yerinde kaldı. Üçüncü bölüm Cengiz Han ve evlatlarının ülkelerini anlatıyor. Dördüncü bölümde Turan halkları başlığı altında Türklerin o zamanlarki halleri anlatılmış. Beşinci bölüm Harezm ve Deşt-i Kıpçak’a ayrılırken altıncı bölümde Anadolu’daki Türk şehirleri anlatılmış. Burada Sultan Baybars’ın Elbistan’da Moğollarla yaptığı savaş ve ardından Kayseri’ye kadar gelişinin anlatıldığı kısımlar benim açımdan dikkat çekiciydi. Daha çok Selçuklu ve Osmanlı okumaları yaptığım için Memluklerle ilgili pek bilgi sahibi değilim. Bu konuda eksik olduğum gibi bu önemli detayı da es geçmişim.

Anadolu ile ilgili yorumları, o dönemlerin bakış açısını yansıtması açısından önemli. Şu kısmı da atlamayayım, dönemim ölçü birimlerini, fiyatlarını, bölgeden bölgeye değişimleri de elinden geldiğince anlatmış El-Ömeri. Anadolu’daki beylikleri tek tek anlatırken oralarda hangi para biriminin geçtiğini, ekonomisinin daha ziyade hangi ürünler üzerine kurulu olduğunu eklemiş detaylara. Beyliklerle ilgili yorumlar şu açıdan dikkat çekiciydi: Bugünün tarihçileri elbette ki daha çok Osmanlı’nın kuruluşu üzerinde duracaktır fakat o günlerin penceresinden bakıldığı zaman Anadolu birkaç tane küçük devletçikten oluşan bir ülke. Bir zamanların İtalya’sı ya da Almanya’sı gibi. Yazar, doğal olarak bu devletçikler arasından dikkat çekenleri daha detaylı yazmış. Orhan Bey hakkında, kafirlere karşı savaşmasından ötürü dua etmiş bir yerde fakat ileride menfi zikrettiği yerler de olmuş. Daha çok Karamanoğlu beyliğini adam yerine koymuş zira o sıralar Selçuklunun mirasçısı gibi görünen onlar. Ermenak beyliği diye bahsetmiş Karamanoğlu’ndan. Önce özet olarak anlatılan beylikler ardından fasıllar halinde detaylandırılmış.

On altı fasıllık bu anlatım Germiyan Beyliği ile başlıyor. Denizli şehrinin asıl adının Tonguzlu yani Domuzlu olduğunu biliyor muydunuz? Şehir Müslümanların eline geçince bu necis hayvanın adını künyelerinden atıp Denizli yapmışlar şehrin adını.

Kitabın bundan sonraki hacimli bölümü İslam tarihinde Türklerin zikredildikleri kısımları içeriyor. Mazdakiler, Karmatiler gibi marjinal akımlardan dipnotlar sayesinde daha detaylı bilgi sahibi oluyoruz. Türkler, tüm bu tarihler boyunca yani İslam’ın ilk yıllarından itibaren asker olarak rol almışlar olayların içinde. Tolunoğlulları, İhşidler gibi Türk yöneticisi olan devletlerin nasıl ortaya çıktıklarından bahsedilmiş. Farabi kısaca anlatılmış, hemen tüm Türk-İslam devletleri ile ilgili hadiselere değinilmiş. Anladığım kadarıyla Ahsen Bey, kitabı tamamen tarayarak Türklerle ilgili kısımları buraya aktarmış.

Fatımi devletinin Selahattin Eyyübi eliyle son bulması benim için yeni bir bilgiydi. Mısır’da Abbasi halifesi adına hutbe okununca Bağdat’ta davullar çalınmış.

İlginç bir anekdot da I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile alakalı. Kayınpederi olan Bizans İmparatorunun yanına sığındığı bir dönemde, İstanbul’u işgal eden Frenklerden birisiyle arasında bir tartışma çıkıyor ve bu adamı yumrukluyor. Adam meğer meşhur bir silahşor değil miymiş. Bir de Gıyaseddin tutturmaz mı “Ben bununla düello edeceğim” diye. Maceralı bir hayat yaşadığını bildiğimiz Sultan demek ki dövüş sanatında da ilerlemiş. Adamı orada yere seriyor. Bu da kitaptan değil, dipnottan bir bilgi.

450 sayfalık Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Selenge Yayınları tarafından basılmış. Yazarı El-Ömeri. Yayına hazırlayan Ahsen Batur.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir