Tombala

Şimdi de var mıdır bilmiyorum ama bir zamanlar İstanbul’da kalabalık yerlerde ellerinde bir siyah torba, yanlarından geçenlere “tombala, tombala” diye seslenen ve ellerindeki torbadaki taşları şakırdatan tipler olurdu. Ödül olarak bir paket sigara veren bu kaçak, işporta kumarhaneleri varlıklarını muhakkak ki bir talebin varlığı ile sürdürüyorlardı. Türk milletinin kumarbazlığının geçirdiği aşamalara bakarsak bu talebin sürekli arttığını ve kumarhanelerin de bu talebi doyurmak için sürekli kendilerini yenilediklerini ve büyüdüklerini görüyoruz. Bugün Türk insanının 1 senede değişik isimler altında kumara yatırdığı para 10 milyar lira civarındadır. Her on kişiden yedisi senede en az bir kere şans oyunu oynamaktadır. En fazla oynanan şans oyunları da sayısal loto, iddia, toto, piyango ve beygir yarışlarıdır.

     Bu milli kumar tutkusunun sebebi milletin etrafında birleşeceği bir mefkûrenin var olmayışı. Toplumun duyguları televizyon ve internet vasıtasıyla köreltilmiş durumda. Neredeyse herkesin kafasında aynı vahşi tüketme arzusu var. Duygularımız tek duyguya, açlığa indirgenmiş durumda. Birkaç kişi bir araya gelince ilk muhabbetleri neyin nerede kaç paraya satılıyor olduğu. Kıyamet alametleri arasında sayılıyordu, kıyamet yaklaşınca “filan yerde doğru sözlü birisi var” denilecekmiş. Bugün filan mahallede bankaya borcu olmayan birisi var, filan kişinin kredi kartı yok demek de aynı azınlığı ifade ediyor. Tüketim için gerekli olan parayı kazanmak ise hem zor olduğu, hem de tüketmeyle geçirilebilecek güzel vakitlerin israfına sebep olduğu için tercih edilmiyor. Bu durumda yapılacak en güzel şey kısa yoldan köşeyi dönmenin yollarını bulmak oluyor. En güzel köşeyi dönme yolu da kolunu kıpırdatmadan, gereken parayı şans oyunlarından kazanmak. 

     Çalışkanlığın bir erdem olduğuna inanmamaya başladık. Çalışmadan para kazanan birilerini gördüğümüzde gıpta ediyoruz. Çalışıp kazananlara baktığımız zaman haset ediyoruz. Çalışmayı sadece para kazanma aracı olarak gördüğümüz için; para getirmeyen işler için çalışanlarla alay ediyoruz. Kurumsal kumarhanelerin önü en verimli çağını yaşayan gençlerle dolu. Ellerinde sigara, “Şu maç ne olur” diye birbirlerine soruyorlar. Bahsettikleri maçlar belki de Ukrayna ikinci lig maçları. Çalış bir okul oku desen matematiğe kafası basmaz zira temeli yok; kupon yaparken küsuratları çarpmayı bilir ama. Çalış para kazan desen iş beğenmez: istediği masa başı iştir, bilgisayar başında yine kumar peşine düşeceği bol paralı bir iş. Gerçekten emek vermesi gereken işin ücretini beğenmez. Kimden tırtıkladığı belli olmayan bir parayla gelir her gün kapının önünde kamp kurar. Sayısal loto kuponları herkesin cebinde hayal pilavı yedirtiyor insanlara. Gerçekle ilişkimizi kesmiş, beygirlerin, sayı toplarının, başkentini bile bilmediğimiz bir memleketin üçüncü lig takımlarının oluşturduğu bir evrende yaşıyoruz.

     Yukarıda bahsettiğim 10 milyar lira rakamını abartı değil. Devlet Denetleme Kurulu’nun yaptığı bir araştırmada 2008 yılında 6,2 milyar liranın şans oyunlarına harcandığı bulgusundan yola çıkınca az bile diyebilirim 10 milyar için. Bu miktardaki bir para memleketteki birçok yarayı kapatacak büyüklükte. Örneğin Van’daki depremde vatandaşlardan toplanan para miktarı 250 milyon lira civarında. İnsanımız kumar tutkusunu dizginleyip makul seviyelere çekse parasının cebinde kalmasının yanı sıra hem psikolojisi rahatlayacak hem de vaktini harcayacak daha hayırlı işler bulmak için imkânı olacak.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir