Terörü Lanetlemekten Dilimiz Aşındı

Değerli dostlar, yine bir terör saldırısı ve yine bin bir parçalanmış hayatla karşı karşıyayız ve içimiz yine her zamanki gibi yanıyor. Acı olan parçalanmış hayatlar, acı olan parçalanma ihtimali olan hayatlar, acı olan bu tür durumlara artık alışıyor oluşumuz. Maalesef terör saldırılarına alıştık neredeyse ve artık buna fazla tepki bile veremiyoruz. Yaralarla kıvranan bir insanın yeni bir yaraya karşı kayıtsız oluşu gibi, ıslanmışın yağmura karşı pervasız oluşu gibi.

Sabahları kalktığımızda memleketimizde olup bitenlerle ilgili haberlere bakarken “Acaba bugün de acı bir haber var mı?” demeye başladık. Elimiz yüreğimizde, yeni bir şehidin haberini daha alıyoruz sık sık. Tek tek ya da toplu halde güvenlik güçlerimizin katledilmesiyle yüzleşiyoruz. Akif gibi, “Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?” demeye başladık. Daha güzel, daha yaşanası bir memleket istiyoruz. Çok şey mi istiyoruz?

Devlet erkânımız her şehadetten sonra intikam yemini tazeler oldular artık. İntikam, evet, suçlular cezalarını bulsun, en şiddetli şekil neyse o şekilde cezalandırılsınlar. Yakınlarını yitirenlerin yürekleri tabi ki rahatlamayacak suçlular cezasını bulduğu zaman ama yine de adaletin tesis edilmiş olmasıyla bir miktar ferahlık hissedeceğiz. Ama sadece intikam yeterli mi? Cevabını bulmamız gereken sorulardan bir tanesi de bu.

Terörün kaynağına inmemiz gerekiyor artık. Terör suçlarına bulaşan insanların bu ortamlara hangi aşamalardan geçerek geldiğini bulmamız gerekiyor. Terör suçluları bir bir yakalanmalı ve hak ettikleri cezaları almalı, amenna. Fakat gözleri dönene kadar nerelerden geçtiklerinin de bir haritası çıkarılmalı. Bu haritada tüm aşamalarda yaşananlar ve yaşanmaması için yapılması gerekenler çıkarılmalı. Yoksulluktan mı bulaşıyorlar bu yola yoksa aldıkları yanlış eğitimlerden mi? Sorunun kaynakları nereler? Hangi ortamlarda tuzaklar hazırlanıyor? Bu ortamların oluşmaması için yapılması gerekenler neler? Devlete ne tür işler düşüyor bu insanların terör suçlarına bulaşmaması için? Sivil topluma ne türlü işler düşüyor? Bunlar tek tek belirlenmeli. Geniş kapsamlı bir eylem planı hazırlanmalı. Toplumun her kesiminden insanlar geniş katılımlı bir mutabakata dâhil edilmeli ve çözüm yollarında aktif görevler belirlenip ilgililere dağıtılmalı. Canımız yanıyor artık yeter…

Not: Ramazan Keskin Hoca cuma günü kalp krizi geçirdi. Çok şükür yerinde müdahaleler sayesinde şimdilik sağlığı iyiye gidiyor. Ziyaret etme fırsatım oldu, yaşının ilerlediğini, normalin üzerinde yaşadığını söylüyor. İnşallah bugün daha iyi olur bu satırları okuma fırsatı bulur. Ramazan Keskin Hoca kanaat önderi, aktivist ve topluma katkıda bulunma hususunda hiperaktif kişiliğiyle çevresi için büyük bir nimet. Hep insanımızın daha iyi eğitim alması gerektiğini söylüyorum buradan. Eğitim aileden, okuldan ve sosyal çevreden alınır. Hocam da sosyal çevresine ışık tutan insanlardan. O yüzden “Aman Hocam!” diyorum. Yapacak daha çok işiniz var, ahiretin acelesi yok, orada yapacak iş de yok, siz yağlı yemeyi bırakın, canınıza bakın ki sizden daha fazla insan istifade edebilsin. Allah şifa versin, uzun ve kaliteli bir hayat versin hocamıza.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir