Televizyon ve Ahlaksızlık

Gazali’nin Kıyamet ve Ahiret kitabını okuduktan sonra biraz sarsılmıştım. Kıyamet alametlerinin küçük olanlarının hepsi ortaya çıkmıştı, birkaç tane büyük olanı da çıkınca kıyamet kopacaktı. Her insanın kıyameti kendi ölümdür aslında, kıyametten korkmanın alemi yok ama gelişini izlemek etkiliyor insanı.

Büyük alametlerden birisi de deccal. Deccal tek gözlü bir canavar olacak denilince akla televizyon ve bilgisayar geliyor. İnsanlığın inkişafının ileri noktaları olan bu aletler aynı zamanda insanın esfel-i safilin’e ne kadar yaklaştığını ve hatta ulaştığını gösterir işaretler haline geldiler zamanla. Bugün her evin olmazsa olmazı olan televizyonlar koynumuzda beslediğimiz yılanlardan farksız, zehir saçıyorlar hanelerimize.

Bir zamanlar Dallas diye bir dizi yayınlanırmış, tek kanal döneminde. O dönemde insanların günlük yaşantılarında en fazla konuştukları mevzulardan birisi imiş bu dizi. Tabi ki hassasiyet sahiplerinin de eleştirilerine maruz kalmıştır bu dizi ama günümüzün televizyon yayınlarına bakıldığı zaman, aynı kişilerin öpüp başa konulacak bir yayınmış demeleri muhtemel bugün.

Televizyonlardaki ahlaksızlığın sorumlusu ise düşünüldüğü gibi yayıncılar, toplumu bozmak isteyen dış mihraklar ve sair değil. Ahlaksızlığın sorumlusu bizzat bizleriz. Her malın arz-talep ilişkisi dahilinde pazarlandığı günümüz dünyasında televizyon programları da talebe göre yapılıyor. Toplumumuz ahlaksızlıkları izlemeyi ve dedikodusunu yapmayı her şeyden çok arzulayacak kadar hasta. Bu manevi hastalıklar kalbimize nüfuz etmiş durumda. Dedikodu yapmadan duramadığımız için hazır dedikodu kaynaklarına ihtiyaç duyuyoruz. Televizyonlar da paket halinde veriyor malzemeyi elimize.

Bin bir türlü yalanın, hayasızlığın, zinanın, açıklığın var olduğu bu aletleri kendi ellerimizle alıp evlerimize koyuyoruz. Hatta daha iyisi olsun diye daha fazla para döküyor, borçlanıyor, taksitlere giriyoruz. Evlerimize girer girmez bu aleti açarak zehrini yayması için fırsat veriyoruz. Her türlü ahlaksız yayını ağzımızın suyu akarak izliyor, vakitlerimizin çoğunu bu aletlerin karşısında geçiriyoruz. Bir yazımızda söz etmiştik, dünyada televizyon seyretme oranlarında açık ara birinci sırada olduğumuzdan. Günde beş saatimizi ortalama olarak TV karşısında geçiriyoruz. Yetmiyor, televizyon izlemediğimiz zamanlarda da izlediğimiz şeylerin dedikodusunu yapıyoruz aramızda. Hangi dizide hangi hayasızlığın yapıldığını, hangi programda hangi edepsizliğin vuku bulduğunu birbirimizle paylaşıp parmaklarımızı ısırıyoruz.

Zaman içinde her türlü ayıp normalleşiyor. Yirmi sene önce bize ayıp gelen, günah gelen şeyler televizyonlarda gördükçe normalmiş gibi gelmeye başlıyor. Hatta aynı günahlara bizler de ortak oluyoruz zaman geçtikçe. Toplum manevi değerlerini gittikçe yitiriyor ve manevi değerden yoksun toplum daha fazla ahlaksızlık görmek istiyor televizyonlarda. Bu döngü aynı şekilde tekrarlandıkça ahlaksızlıklar derinleşiyor ve kişisel kıyametimize doğru koşuyoruz son hızla.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan