Taşeron İşçinin Köleliğinin İspatı

Taşeron işçiliğin modern çağın köleliği olduğunu daha önce yazmıştım. İspata gerek yok fakat yine de durumu daha iyi anlatması açısından yeni duyduğum bir hadiseyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Malatya Belediyesi’nin personel ihtiyacının önemli bir kısmını ihale ile aldığı taşeron işçiler vasıtası ile gideriyor olduğunu biliyoruz. Belediyenin personel ihtiyacı oluyor ve kendisi eleman istihdam etmeksizin, başka şirketlerin üzerinde kayıtlı olan personeli hizmet alımı usulü ile çalıştırıyor. Ödemeyi personele değil de şirkete yapıyor ve böylelikle birçok mevzuda kenara çekilme şansını yakalıyor. Sosyal güvenlik primiymiş, tazminatmış, muhasebesiymiş gibi meselelerle uğraşmamış oluyor. İşçinin durumu kendisini istihdam eden şirketin ya da arada başka kimler varsa onların vicdanına kalmış durumda.

Bu vicdan sahiplerinden birisinin aklına bir cinlik gelmiş. Çalışanların maaşlarına yüzde yirmilere varan değişik oranlarda kesinti uygulamak. Sebebinin ne olduğunu bilmiyorum, kendi içerisinde çok tutarlı bir mantığı da olabilir, fakat ben neticeye bakarım. Kışta kıyamette, odun-kömür-yakıt alma vaktinde, okulların açıldığı bir zamanda bir çalışanın maaşına kesinti uygulamak ne demek? Maaşların geciktiği, vaktinde yatmadığı gibi durumların olduğunu duyuyoruz. Bir de kesinti uygulanması karşıdakinin halini zerre kadar düşünmemek anlamına geliyor.

İşin vahimi bu kesintinin kaynağının ilgili taşeron şirket değil belediye olması. Belediye tasarruf etmek için çalışanlarının maaşlarında kesinti yapıyor. Tasarruf denilince ne hikmetse akla ilk gelen çalışanlar.

Tasarruf kelimesinin bu kesintiyi düşünenlerin kafasında yanlış bir yansımasının olduğunu düşünüyorum. Tasarrufa başlamadan önce israf musluklarını kapatacaksın. İsraf kelimesinin sendeki yansıması da çalışanlarına verdiğin maaş olmayacak. Sen milyonlarca lirayı müdürlerinin makam arabalarına ya da odalarının tadilatına harcarken üç kuruşun hesabını yapan adamın maaşına israf gözüyle bakıyorsan algında derin bir sorun var demektir.

Padişah adamın birine kızmış, “Şuna bin tane sopa vurun” demiş. Adam padişaha hayretle bakmış. “Padişahım” demiş, “Sen ya hayatında dayak yemedin ya da sayı saymayı bilmiyorsun.”

Teşbihte hata yok. Bu kesintiyi akıl edenler ya üç kuruş maaşla ev geçindirmenin derdini çekmemişler ya da israfın ne olduğunu bilmiyorlar. Trambüse harca, tadilata harca, makama harca, otomobile harca… sıra çalışanın maaşına gelince tasarruf et. Allahtan reva mı bu?

Dünya kadar sosyal sorumluluk projesine imza atma iddiasında olan belediye kendi bünyesinde çalışan personelin durumu ile ilgilenmiyorsa diğer sosyal sorumluluk projelerinin kıymetli kalır mı? Adama “sen önce kendi evinin önünü süpür” demezler mi?

Çalışanlar açısından durumu kabul etmekten başka çare yok. Bu devirde ekmek aslanın ağzında. İşsizlik almış başını gidiyor. Düzenli bir işe ve gelire sahip olmak o kadar zor ki. Kim bilir o işe girmek için ne kadar ter döktüler, ne hatırlı tanıdıklar araya koydular, ne kadar akrabadan dua istediler. Şimdi bu kazanımdan olmak istemezler elbette. O işsizlik günlerine geri dönmek istemezler. Geri dönülmek istenmeyen o işsizlik çalışanların zinciridir aynı zamanda. Köleliklerinin başlangıç yeri. Belediye isterse maaşlarından yüzde on-yirmi-otuz kesinti yapabilir. Mesai saatlerini ücret artışı olmaksızın istediği kadar artırabilir. Şirket isterse sigorta primlerinde kesinti yapabilir, maaşlarını geç yatırabilir, tazminat birikmesin diye periyodik olarak onları şirketten çıkarıp geri alabilir. Çaresiz hepsine eyvallah diyecek çalışan (ya da köle).

İşte taşeron işçinin durumu böyle. Sadece Malatya değil tüm ülkemizde böyle. Köleliğin kalktığını kim söyledi ki? Alın size bir kölelik örneği. Ben buradan duyurmuş olayım, inşallah yetkili birilerinin kulağına gider de duruma bir el atarlar.

Not: Eğitim yazılarına yarından ya da ilk fırsattan itibaren devam edeceğim sevgili dostlar, sadece araya acil olan bu durum girdi.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan