Suskunlar [İhsan Oktay Anar]

“Kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür.”

Çok güzel bir kitap okudum.
Harika bir kitap okudum.
Bir kitap okudum tadı hala dimağımda. İhsan Oktay Anar‘ın Suskunlar kitabını da okuduktan sonra yazarın tüm kitaplarını okumuş oldum. Bu demek oluyor ki yazar yeni bir kitap daha yazana kadar benim bu kadar güzel bir kitap okuma ihtimalim çok düşük.

Suskunlar bir masal, bir destan, bir sinema filmi, bir tiyatro oyunu, bir opera ya da hepsini içine alan koca bir şölen, bir bayram yeri niteliğinde bir kitap. Böylesi bir kitabın sinemaya aktarılabileceğini düşünemem mesela. Bu kitabın tadını vermesi çok zor. Çocukluğumuzda bize anlatılan masallar kafamızda bir film gibi oynardı. Eminim her çocuğun kafasında oynayan film farklı olurdu. Devlerin boyutları, şehzadelerin yiğitlikleri, peri kızlarının güzellikleri kişiden kişiye değişirdi. Bu kitap da okuduğum süre boyunca kafamda değişik suretler oluşturdu durdu.

Fi tarihinin Kostantiniyesinde geçen hadiselerin arasında savrulup duruyor insan. Yarı çingene bir udi, hayat boyu ne olduğunu bilmediği bir sesi dinleyen masumiyetin simgesi bir genç, kindar bir vaiz, bir Mevlevi şeyhi. Aşk var, meşk var, kin var, tasavvuf var, taassup var. Kitabı şiddetle tavsiye ediyorum sözün özü. İletişim Yayınlarının çıkardığı kitap 268 sayfa.

Tadımlık birkaç cümle kitaptan:

“Ne var ki, korku yüreksiz bir insanın nefreti, nefret de cesur bir insanın korkusu olduğundan…”

“Buhur Kâtibi Recep Ağa Konağı’nın yanındaki, bir zamanlar mürtlerine bir perde arkasında kendini göstermeden vaaz veren Tutî Baba Hazretleri’nin yeşil türbesinin yanından geçti. Kostantiniye halkı arasında dolaşan söylentiler doğruysa, vaktiyle bir kedi, vaaz verilirken bu perdenin arkasına geçmiş, derken kedinin girdiği bu yerden “Aaah! Aman! Yetişin! İmdat!” nidaları gelmeye başlamıştı. Rivayetler doğruysa, işte bu kedi, girdiği perdenin arkasından ağzında çırpınan bir papağan olduğu halde çıkmıştı. İşin garip yanı, kedinin ağzıyla kaptığı papağan, bağıra çağıra kelime-i şehadet getirmekteydi. Tutî Baba da bu garip olay sonunda sırra kadem basmıştı. Ahali perde yüzünden suratını bir kez bile görmedikleri Tutî Baba’nın ölümü esnasında papağan oluverdiğini kahvehanelerde ve meyhanelerde seneler boyu konuşmuş, hatta türbede bu mübarek adamın mübarek naaşının değil, o hınzır kediye yemek olan papağandan artakalan kemiklerin gömülü olduğunu demeye dili varan sivri akıllılar bile çıkmıştı.”

“Balık, Delv, Oğlak, Koç, Akrep, Kavs, Mizan, Sümbüle, Boğa, Cevza, Yengeç ve Esed burçlarının makamları olan Uşşak, Neva, Buselik, Rast, Hüseyni, Hicaz, Rahevi, Zirgule, Irak, Isfahan, Zirefkend ve Büzürg’ün, hilafsız ve şüphesiz hâkimi; yegâhtan dügâha, segâhtan çargâha, geveştten gerdaniyeye kadar cümle sedanın bilfiil şahı; kanunilerin, deffafların, tamburilerin, kudümzenlerin, çengilerin, zurnazenlerin ve udilerin tartışmasız hükümdarı olan Muhteşem Neyzen Batın Hazretleri’nin ayağı kademli, başı devletli olsun!”

“Alın! Bu kavunu yiyin! O benim etimdir! Rakıyı da için! O benim kanımdır!”

“Tıpkı sessizliği dinleyen Eflatun gibi, kâhin de sustu. Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu.”

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

4 thoughts on “Suskunlar [İhsan Oktay Anar]

  1. İhsan Oktay Anar’ın okumadığım yegâne kitabı ve en kısa zamanda da okumak istediğim kitabı. Dili ve üslubu ile ayrı bir tat verir kitapları. Kitap neden farklıdır sinemadan, tiyatrodan diyenlere verilecek en güzel cevaptır İhsan Oktay Anar’ın kitapları.

    Hikaye’nin edebiyatla ve dil cambazlığıyla süslendiği, dallanıp budaklandığı ve bir bütün olarak size sunulduğunda kıvamı iyi tutturulmuş yemek gibi haz verecek kıvamda sunulduğu kitaplar yazar. Bu yemeğin içindeki çeşnileri, muhteviyatı, bakliyatı ayrı ayrı başka yemeklerde yemeniz asla aynı tadı vermez. Bu nedenle İhsan Oktay Anar hikayelerinin ve romanlarının tadı ancak kitapta güzeldir. Senaryosu ve çevirisi çok usta ellerden geçip güzel bir eser olarak çıksa bile o ilk eser’in muadili olmaycaktır. Saygılar.

    1. Yerinde olmak isterdim AliCihan. Bu kitabı okumamış olup sıfırdan bir daha okumanın tadını almak isterdim. Cidden ne filmi çekilebilir bu kitabın ne tiyatrosu olur ne de başka bir dile çevirilebilir. Belki tekrar tekrar okunur, her okumada farklı bir şey dikkat çeker… Saygılar bizden 🙂

  2. Hoş bir roman ama ben yoğun farsça,osmanlıca kelimelerden biraz bunaldım okurken, zirabilmiyorum birçoğunun anlamını:(.
    tasvirlerin yanında sunduğu gereksiz detayları o kadar güzel ifade etmiş ki, başka bir yazarın kaleminden çıksa bu kadar hoş okunası olmazdı.
    Ama bir noktada hayal kırıklığı yaşadım kitap bittiğinde, çünkü 115. sayfada Eflatunun gördüğü bir şifre yazılıydı, MCCCC ITALICVM JBAR MED …falan filan. kitabı okurken orada durdum ve bazı kriptoloji tekniklerimi kullanarak deşifre için uğraştım bişicikler bulamadım. keşke kitabın sonunda o şifreyi kullansaydı. madem gereksiz bi şifre niye koca puntlarla yazılmış ? ha şifreyi açıkladı ha açıklayacak diye okudum ama nafile oldu

    1. Farsça-Osmanlıca kelimeler kitabı daha da güzelleştirmişti benim fikrimce. Bilmediğim kelimeleri not edip her okuma seansından sonra sözlükten bakıyorum.
      Şifreye gelince; bu sitede okuduğum kitaplara yer verişimdeki amaç unutmamaktı aslında. Bakıyorum, yine de unutmuşum. En azından okumuş olduğumu ve çok beğendiğimi hatırlıyorum şu anda. Gerisi sis perdesinin arkasında bir tane çalgıcı çocuk, bir tane ihtiyar ve kızı, İstanbul’un kahvehaneleri, meyhaneleri…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir