Sümer Korkusu

Sümerlerin dünya tarihi sahnesinde yer aldıkları zaman dilimi iki bin yıl kadardır. Söylemesi kolay olsa da iki bin yıllık bir zaman dilimini düşünmesi bile tuhaf geliyor insana. Düşünün ki bir devlet olsun, Hazreti İsa Aleyhisselâm zamanından bugüne kadar var olsun, işte öyle bir şey. 

Sümerlerin benim açımdan en belirleyici özellikleri ise unutulmaları. Dünya tarihinden çekildikten sonra unutulmuş bir devlet-halktır Sümerler. Dört bin yıl boyunca unutulmuş, geçtiğimiz yüzyılda yapılan arkeolojik araştırmalar neticesinde böyle bir kavmin varlığı gün yüzüne çıkmıştır. 

Sümer korkusunu bana düşündüren kavram, Endülüs korkusu, Ahmet Özcan’dan okumuştum bunu. Yüzlerce yıl İslam yurdu olan Endülüs’ün 15. yüzyılda işgal edilmesinden sonra buradaki Müslümanlar soykırıma uğramış, kökleri kazınmıştır. Kurtuluş savaşı döneminde Osmanlı subaylarının aklından, Endülüs’te olduğu gibi yüzlerce yıllık Türk yurdu olan Anadolu’dan silinme ihtimali geçmektedir. 

Tarihten silinmek, yeryüzünden silinmek, unutulmak. İnsanlığın kaderinde elbette ki bir kıyamet var, sonsuza kadar yaşamayacak insanoğlu. Fakat henüz kıyamet kopmadan insanlığın geçmişiyle bağlarının kopacak olması ister istemez insanı melankoliye düşürüyor. Bugünün dünyasında gidişat maalesef böyle.

Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında kitle iletişim araçları ne kadar da sınırlıydı. Gazeteler ve radyo. Neredeyse sadece bunlar. Yayın yapabilmek, düşünce aktarabilmek, kitlelere seslenebilmek dünün dünyasının zor işlerindendi. Bugün, bir çocuk bile bir sosyal medya hesabıyla düşünce aktarabiliyor, kitlelere hitap edebiliyor. Kulağa hoş gelse de, bu kadar fazla bilginin, bu kadar fazla yayının gün gelip gerçekle yalanı ayırt edilemez yapacağı düşünülünce hadise korkutucu bir hal alıyor. Gazete sayıları, TV kanalı sayıları çok artmasına rağmen milyonlarca kullanıcının yanında bir şey ifade etmiyorlar. On sene öncesinin haberleri bile muğlak hale geldi farkında mısınız?

Benim birkaç haftadır anlattığım senaryoya göre, yapay zekânın yayın yapmaya başlamasından sonra ne olacak peki? Belki başlamıştır bile. Böyle bir durumda bugün yayın yapanların yüzlerce, binlerce, milyonlarca katı kadar yayın olacak kitle iletişim araçları tarafından yapılan. Gerçeğin izi bile kalmayacak ondan sonra. Bilgi saydam, bilgi muğlak, bilgi bilinmez.

Bilginin bilinemez, aktarılamaz olduğu bir dünyada bir nesilden diğerine bir şey aktarmak mümkün olmayacak. Geçmiş yavaş yavaş silinecek. Endülüs’ten İslam’ın silinmesi gibi, tarihten Sümerlerin silinmesi gibi silinecek insanlık birikimi. Hem de bir daha geri gelme ihtimali olmadan. 

21 Aralık 2020 Nethaber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir