Söz Ola Kese Savaşı

Önce söz vardı diye başlar Yuhanna’ya göre İncil. Önce söz vardı ve Tanrı ile beraberdi. Şimdi de söz var. Bizden önce olduğu gibi ve bizden sonra da varlığını devam ettireceği gibi. Hayatımız karanlıkta parlayan bir kibrit alevi gibi yanıp, yandığı gibi sönerken varlığının öncesinde ve sonrasında söz olacak. Önce söz vardı ve Tanrı ile beraberdi. Sonra insanların eline geçti söz. Tarih söz ile başladı.

İnsanın eline geçince söz, gün oldu savaşları bitirecek kadar kıymetli hale geldi. Gün oldu bir söz binlerce insanın hayatının değerinde oldu. Gün oldu bir bumerang misali söyleyene dönen zehirli bir ok oldu. Bülbülün çektiği dili belası misali. Söz oldu sahibine acı çektirdi. Yanlış yerde ve zamanda söylenmiş bir söz nedametin pençesine attı sahibini. Yıllarca o sözün acısıyla yaşadı durdu. Söz oldu kapılar açtı insana. Mecnun’u çöllere düşüren bir söz oldu. Edhem’i tahtından indiren sadece bir sözdü. Bir söz uğruna yaşandı hayatlar. Bir sözün ışığında bitti.

Söz oldu, imbiklerden, süzgeçlerden geçirildi öyle söylendi. Kişi ne kadar bildiğini düşünürse o kadar az bilir. Cahil bilmediğinin farkında olmayan insandır. Âlim bilmediğini bilendir. Âlimin sözü yüzünü ağ etti. Yerini bildi, zamanını bildi, şeklini bildi. Ne kadar söylenirse söylensin eksik olacak, yanlış olacak diye üzerinde titrendi. Konuklara pişirilen bir yemek gibi pişirildi söz. Kıvamına, kokusuna, ateşine, tadına, tuzuna özenildi. Ortaya çıkan yemek kıyamete kadar kalsa lezzeti eksilmeyecek, hatta gün geçtikçe artacak bir aş oldu. Binlerin, yüzbinlerin duasını aldı. Söyleyenin yüzü nur oldu. Cahilin sözü yazın ortasında aniden gelen zemheri gibi soğuttu insanları. Bir anda gökyüzünden düşen bir meteor gibi düştü dinleyenlerin kafasına. Düşünülmeden, tartılmadan, biçimlendirilmeden; yerine zamanına bakılmadan ortaya düştü. Midelerde bir burukluk, bir tiksinti bıraktı. Ne sahibine faydası oldu ne muhatabına. Günün ortasında bir güneş tutulması gibi bir anlığına söndürdü karanlığı. Geriye utanç bıraktı.

İnsanı erdemli yapan en önemli özelliklerinden bir tanesi de sözü nasıl söylediğidir. Sözün bazı özellikleri olmalıdır. Bu özelliklerin en başında da sözün hak olması vardır. Söz doğru olmalıdır. İnsanın yaradılışının özünde olduğu gibi ve dünya hayatında olması gerektiği gibi dosdoğru olmalıdır. Doğru yer ve zamanda söylenmelidir. Duvara, taşa söylenen söz anlam ifade etmez. Duvar gibi, taş gibi insanlara söylenen söz de anlam ifade etmez. Sözü öğrenen onu yorumlayabilmelidir. Yorumlayabilmeli ve ona göre davranabilmelidir. İşte o zaman dünya dediğimiz cehennem bir anda cennete dönüşebilir. Sözün söylenmesi gibi dinlenmesi de mühimdir. Duvar gibi, taş gibi dinlenen söz yorumlanıp içeriği uygulanmayacak bir sözdür ki bu da sözün yok olup gitmesi, kıymetten düşmesi anlamına gelir. Söylemeyi bilen dinlemeyi de bilmelidir. Dinlemeyi bilmeyenin söylediği de kıymetsizdir zaten. Dinlemeyi bilen kişi bilmediğini bilen kişidir. Dinledikçe bilmediğini daha iyi anlar. Bilmediğini farkında olan kişi bildiğini düşünenden daha bilgilidir aslında. Dinlemeyi bilenin söylediği bir söz bilmeyenin söylediği binlerce sözden daha kıymetlidir.

Dünya hayatı öğrenme serüvenidir. Serencamı hep bir yarım kalmışlıktır. Sözle başlar her şey. Sözle sonlanır. Gerçek olan sözün bittiği, sahibine teslim edildiği yer ve zamandır. O zaman bütün sözler sahiplerinin önüne dökülür. İyileri seçilir övünç olur, kötüleri seçilir utanç olur. Güzel olan söz sahibini sözün sahibinden ırak etmeyecek olandır.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan