Şanzelize Düğün Salonu [Tarık Tufan]

“İnanmış bir adamın en az umursadığı şey meselenin sonunda ne olacağıdır.”

Yeni nesil Türk yazarlarının arasından harika kalemler çıkıyor. Benim yaş grubumda olup da kalemi çok kuvvetli olan yazarlar var. Bunlardan birini keşfettiğim zaman yaşadığım mutluluk ancak bir çocuğun farklı bir oyuncağa eriştiği zaman yaşadığı mutlulukla karşılaştırılabilir. Tarık Tufan’a peşin olarak teşekkür ediyorum “Şanzelize Düğün Salonu” için. Anadilimde bu kadar güzel bir romanı okumak lüksünü bana yaşattığı için.

“Rüya bu. Pek çok anlama gelebilir. Mana alemi geniştir, işaretlerin peşine düşersin ama seni nereye götüreceğini bilemezsin. Allah bilir. Mesele şu, bu işaretlerin seni götürebileceği her yere ve her şeye razı mısın? Bu yolun bütün sonuçlarına, bütün kalbinle açık mısın? Sonuç dert, çile, gam, keder, hüzün, acı, gözyaşı olsa da razı mısın? Merak için mi işaretlerin peşine gidiyorsun, heves için mi yoksa kemal bulmak için mi? Mesele bu. Rıza makamı ağır bir makamdır.”


Çizilen geniş çerçevede, üniversite ortamındaki gençler de var tasavvuf ortamları da ot içilip alkol alınan ortamlar da. Bir hayatın çeşitli bir arada olmazlarının etrafında dolaşmış, bir şekilde hepsini de oldurmuş yazar. Aynı eski hikayelerde olduğu gibi, sultanın sarayının üzerine develeri çıkarmış, imanlı bir kalp taşıyan bir vücudu şeytanın esaretine sunmuş, çeşitli imtihanlardan geçirmiş.

“’Baban ne iş yapıyordu?’
Şeyh benim babam. Bir İstanbul âsitânesinde mürşid-i kâmil. Dervişlerin seyr-i sülûkuna vaziyet ediyor. Allah dostu derler, babam aynı zamanda bir alim. Hadis ilminde icazeti var. Fıkıh ve kelamda da epeyce malumat sahibi.
‘Emekli. Şimdilerde bir şeyler yazıyor. Çevirmenlik filan yapıyor.’”

“Bir kadına âşık olmak demek, o kadının elini sürdüğü en ölümcül yaranın bile o anda iyileşeceğine dair mutlak bir inanca sahip olmak demektir. Bir kadına âşık olmak demek ona doğru yürürken attığın her adımda sızılarının da dinmesi demektir.”

Romandaki isimsiz kahramanın bir de aşk hikayesi var, olması gerektiği gibi. Yani öyle şarta bağlı bir aşk değil, delice bir aşk. Hakikaten de delilikten hisseler de çıkarabilirsiniz okurken. Aşk ve delilik arasındaki ince çizgiyle alakalı hisseler.

“Aşk bize kefil oluyor bir yerde. Kalan borcumuzu temizliyor. Borç dediğim, hayata olan borcumuz; iyi insanlara, deftere yazan bakkallara, az isteyince çok veren lokantacılara, yaptığı yemekten bir kap da sana getiren komşu kadınlara olan borcumuz. Kalan son canımızı kendi elimizle almamıza mâni oluyor. Tesellimiz oluyor. İyi tarafından bakalım. İnsanları masum olduğumuza inandırabiliriz. Ya da insanları boş verin; Allah’ı inandırırız. Âşık adamın kötülüğü de aşkı kadar aşikâr olur. Ne varsa yüzümüzde var işte. Başka da bir şey yok. Bu!”

Roman gerçek hayattan da kesitler içeriyor. Geçen senelerde ülke genelinde yaşanan elektrik kesintilerini bilmem hatırlar mısınız? Ben romanı okurken hatırladım birden. Günümüz dünyasında medya ne kadar gelişmiş, haberlere ulaşma imkânı ne kadar artmış olursa olsun -abarttığımı düşünebilirsiniz fakat- bin yıl önceki olaylar ne kadar akılda kalıcıysa bugünkü olaylar da o kadar akılda kalıcı. İnternete filan güvenmeyin boş yere. Matbu eserler olduğu sürece hadiseler gerçek olacak, öbür türlü değiştirilebilir olaylar, değiştirilebilir kayıtlar asla güvenilir olmayacak.
“Artık kimseler inanmayacak bir zamanlar bir kalbim olduğuna. Kimseler inanmayacak bir zamanlar bir yaranın hatırına gözlerimden kan akarcasına, şahdamarım çatlayacakmışçasına sustuğuma. Bir ismim olduğuna. Yaşadığıma. Kimse inanmayacak. İnanmasınlar olsun. Ben de inanmıyorum. Onlara, onların inandıklarına, kendime. Estağfurullah. İnanmıyorum. Estağfurullah. Anne ağzımı kapat. Ellerinle, zarif parmaklarınla, mis kokan avuç içlerinle ağzımı kapat. Sustur beni. Ağzımı kapat, dillerimden dökülen günahkâr kelimeleri tut. Beni sana inandır, kendime inandır, Allah’a inandır, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, kaderin ve şerrin O’ndan olduğuna inandır. Beni çamura inandır ya da bir damla sperme.”

Tarık Tufan tarafından kaleme alınan bu eser 300 sayfa civarında. Kendini okutan bir kitap. Profil yayıncılık tarafından basılmış. Yazarın tarzı bağımlılık yaratabilir.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir