Şairler Yalan Söyler

Şairlerin yalancı olduğu ile ilgili ayet oldum olası kafamı karıştırmıştır. Neden yalan söylesin ki şairler, yalanla ne tür menfaat sağlayabilirler ki kendilerine? Büyük şair Fuzuli de bu konu üzerine çok düşünmüş olmalı ki, bir şiirinde bu ayeti üzerine alarak “Ger derse Fuzûlî ki güzellerde vefâ var. Aldanma ki şâir sözü elbette yalandır” demiş. Şairlerin yalancılığı ayeti şiirlere bile konu olmuş netice itibariyle.

Şairlerin yalancılığı, Kuran’ın evrenselliği ve tüm zamanlara hitap etmesi bağlamında incelendiği zaman karşımıza farklı açılımlar çıkıyor. Şairlerin sözlü edebiyat geleneğinin temsilcileri oldukları dönemler yaşandı dünya tarihinde. Tarihi dönemler incelendiğinde ortaya çıkacaktır ki yazının yaygınlaşmasından önceki zamanlarda ozanlar toplum içerisinde önemli bir yer tutmaktaydı. Kitleleri etrafında toplama, onlara fikirler aşılama, duygusal manada coşkunluk verme, insanları değişik fikirlere ve fiillere yönlendirmede ozanların rolü bugünküne oranla kat kat fazlaydı. Zaman içerisinde bu etkinlikleri azaldı ve günümüzde şair dediğiniz kişi değil kitleleri harekete geçirmek, evindeki evlad-ü ıyali bile harekete geçirmekten acizdir. Kuran’ın bahsettiği yalancıların günümüzdeki karşılığı şairler değil fakat başka bir gruptur.

Bu kişilerden bahsetmeden önce ayet-i kerimenin neden şairleri yalancı olarak vasıflandırdığını düşünelim. Kitlelere hitap etmek gerçekten de insan fıtratı açısından tehlikeli bir iştir. Karşısında kitleleri bulan kişi, sözünün kalabalıklar üzerinde etkisinin bulunduğunun ayırdında olan kişi bu etkisini fazlalaştırmak ve kuvvetlendirmek için elinden geleni yapacak olan kişidir aynı zamanda. Çok söz çok yalan riski taşır. Şöhretin basamaklarını tırmanan kişi de o basamaklarda sabit kalmamak ve daha da yukarılara tırmanmak için her türlü yalana başvurabilir. Çünkü insanlığın doğumundan beri doğru söze itibar az, yalana rağbet çoktur. Kalabalıklara söz söyleyen kişi de daha çok rağbet görmek için daha çok yalan söyleyen, daha çok yalan söyledikçe daha çok rağbet gören kişidir.

Geçmiş dönemlerde bu kişinin adına şair ya da ozan deniliyorken, bugüne geldiğimiz dönemlerde bu rolün adının değiştiğini görüyoruz. Şairler dönemi sona erdi, şimdi artık hatiplerin dönemi.

Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte kalabalıklara hitap etme ameliyesi de bu yaygınlıkla birlikte el değiştirmiş oldu. Bugün artık insanlara hitap etmek için bir telefon ve internet bağlantısı bile yeterli. Değişik sosyal oluşumlara dahil olan hatip kişiler için yalanlarına rağbet edecek kalabalıklar bulmak işten bile değil. Dolayısı ile Kuran’ın bahsettiği yalancı tipi artık şair değil de hatip olmuş durumda.

Bugün televizyonunuzu açın ya da bilgisayarınızdan internete bağlanın, size hitap etmekte olan yüzlerce değişik tiple karşı karşıya geleceksiniz. Bunlar dini referanslı hocalar da olabilir, akademi mensupları da olabilir, siyasi oluşumların değişik düzeydeki temsilcileri de olabilir. İyi niyetlilerini tabi ki tenzih ederek söylüyorum, büyük bir kısmı ego-yalan-rağbet üçgeninde faaliyet gösteriyorlar. Tek amaçları sizin dikkatinizi çekmek, sizi kendisine inandırmak, sizin tarafınızdan rağbet görmek ve kendilerini bu şekilde tatmin etmek olan bu hatip güruhu, Kuran’ın sakınmamızı istediği o şairlerle aynı kişiler. Yapmadığını konuşan, insanları kendine inandırmak için her türlü yalana başvurabilen bu insan tipinin yaygınlığı korkulacak boyuta ulaşmış durumda. Bize düşen, hitabete muhatap olduğumuz zaman karşıdakinin samimiyetini iyi tespit etmek, her söze hemen inanmamaktır. Yoksa biz de -Allah korusun- ayette geçen o yalancılara uyan azgınlardan oluruz.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir