Saatçi Musa [Asım Öz]

Yaşlı insanları dinlemeyi çok severim. Karşımda oturan kimse benim yaşamadığım tarihlerin canlı şahididir diye düşünürüm. Yaşın birçok insana üniversite tahsilinin verebileceğinden çok daha fazla feraset verdiğine şahit olmuşumdur. Bu açıdan Saatçi Musa bana yaşlı bir insanla saatlerce sohbet etmenin mutluluğunu verdi diyebilirim. 1930’ların Malatya’sı, 60’ların Ankara’sı, fikir dünyamızda çok mühim yerleri olan birçok yazar, şair ve fikir adamının hikâyesini birinci şahit olarak anlatıyor Saatçi Musa Çağıl Amca. Söyleşi Musa Çağıl Amca’nın Malatya’da geçen çocukluk ve gençlik yılları ile başlıyor. Musa Amca ortaokul terk, meslek olarak saatçilik ve kitapçılık yapıyor ama o kadar fazla kaynaktan beslenmiş ki hayatı boyunca, entelektüel birikimi bugünün birçok akademisyeninden fazladır diyebilirim. Kitabın ilk iki bölümünde Malatya’nın o zamanlardaki sosyal, siyasal, maddi, manevi durumunu anlattıktan sonra Malatya Suikastı hadisesine geçiyor. Musa Amca Malatya Suikastına karışmış olduğunu hatırlamak bile istemiyor anladığım kadarıyla, gençlik heyecanıyla yapılmış yanlış bir iş olarak görüyor. Hüseyin Üzmez‘in hatıralarının da çoğunun yalan, yanlışlarla dolu olduğunu söylüyor ki çok inandırıcı. Hüseyin Üzmez‘in hatıralarının hepsini okumuştum, öyle bir kibirle yazılmış, Necip Fazıl’ı bile kendi yanında küçültmeye çalışmış olan Üzmez‘in yanında Musa Amca tevazuuyla çok daha inandırıcı geliyor bana. Hapishane anıları Necip Fazıl’la, Osman Yüksel’le olan ilişkilerinden sonra Malatya Ekolü ‘ne geçiyor.

“Kitapçılığa kırklı yıllarda başlamıştı. Hacı Bayram’dadır onun kitapları. Bütün uyku kitapları gibi. Ben bu tarz kitaplara ‘kitabun nevm’ diyorum.”

Malatya ekolünü daha dikkat çekici olsun diye üç Said’in şahsında incelemiş gibi görünse de yazar, sohbetin devamında daha çok fikir emekçisinin varlığı ortaya çıkıyor.

“Son otuz yıllık gelişim ve katılım süreci içinde Malatya Ekolünün önemli bir rolü olduğunu gözlemlemişizdir. Özellikle ana kaynağa dönüş, ilmi davranış, özenli ve doğru düşünüş tarzlarının yaygınlaşmasında, Müslümanların kendi kafalarıyla düşünmeye özendirilmesinde, statükonun en çok fikir planında, bazen de eylem planında sorgulanmasında Malatya Ekolünün yeri ve önemi üzerinde ayrıca durulmalıdır. Malatya Ekolü içinde Saidlerin mümtaz ve vazgeçilmez yerine işaret etmemek haksızlık olur. Malatya’nın üç tane meşhur Said’i vardır, Terzi Said Çekmegil, Topal Said hoca yani Molla Said ve Tamirci Said, Said Özköse.”

Kitabın bu bölümünde Musa Amca; Said Özköse, Said Çekmegil, Fevzi Özer, Said Ertürk, İsmail Hatip Erzen hakkındaki hatıralarına yer veriyor.

     “Said Hoca’nın (Ertürk) çağdaşı Türkiyeli hocalardan en bariz farkı sistemle sahici kavgasıydı. Hocaların çoğunun sisteme entegre olduğu bir dönemde, Said Hoca gemileri yakıp, cümle putları deviren cinstendi. Sürekli sürgünler, kovuşturmalar, kovulmalar yaşadı. Yedeğinde sisteme karşı hiçbir zaman taviz gizlemezdi. Defalarca yukarıdan uyarılır, üç kuruşluk ekmeğinin gideceğinden asla korkmazdı. Hanede yığınla evladü ıyal da varken üstelik…”

Said Hoca’nın vasiyeti: “Hayatım boyunca mazlum ve yoksulların yanında mütekebbirlerle mücadele ettim, öldükten sonra da yoksulların arasında kalmak isterim. Bu nedenle beni Melekbaba Mahallesindeki yoksulların mezarlığına defnedin.”

Said Hoca vasiyeti gereği Melekbaba mezarlığına defnediliyor ve defin sırasında talkın verilmiyor. Bir de şiir var ki arkasından yazılan, bir kısmını buraya almadan edemeyeceğim. Mustafa Kaylı yazmış.

“Yine bir gün günlerden Cuma,
Hoca çıktı minbere,
…….
Hak ile batılı ayırt etmeyecek imana
Üzerindeki zulmü,
Başındaki zalimi görmeyecek imana
İman ettiğiyle amel ettirmeyen imana
Seherlerde sizi kaldırmayacak imana
Tükürelim arkadaşlar tükürelim”

Daha sonra Said Çekmegil’den bahsediyor Saatçi Musa: “Çekmegil, hem Necip Fazlı üstadın  benzerlerinin meşreplerindeki tasavvufi, mistik İslam algısını hem de Türkeş, Turgut Özal, Fehim Adak, Korkut Özal ve benzeri arkadaşlarının İslam’ı anlama biçimlerini ve Süleyman Demirel gibi müşterilerinin batıcı laik politikalara kapılmalarının hiçbir zaman tasvip etmiş değildir. Daima eleştirel bilincini koruyarak mesafeli olunması gereken yerlerde mesafeli olmuştur. “

 “Her şeyden evvel şunu yinelemekte fayda görüyorum. Said Çekmegil Türkiye’de din anlayışına yeni bir boyut getirmiştir. İnsanların zihninde birçok soru oluşmasına vesile olmuştur. Eleştirileriyle siyasi akımların, grupların ve cemaatlerin tepkisini çekmiştir. Hayatını insanların yanlışlardan vazgeçip Kur’an’a sarılmaları ve hurafelerden kurtulmaları yolunda kullanmıştır. Kur’an’la yaşamış, hayatının her aşamasında Kur’an olmuştur. Kur’an’a ters düşen en küçük şeye karşı çıkmış, hatta savaş açmıştır. Bu onun en büyük davasıydı ve bunu her ortamda söylemekten kaçınmazdı.”

     “Sakalın mübarek olsun” dedi mi başlardı fikirlerini açıklamaya. “Sakal keçide de var. Karl Marks da sakallıydı. Ebu Cehil’in de sakalı vardı. Evet, sakal sünnettir ama yalnız peygambere has bir adet değildir” derdi.

     “Siz mi Müslümansınız? Mevlit enikonu bir şairin şiiridir. Onu dinlerken edeple toplanır diz çökersiniz. Kur’an okunurken sere serpe yayılırsınız. Mevlit diye bir yerde toplanırsınız. Ne dini, ne toplumsal ne siyasi hiçbir mesele konuşmazsınız. Koyunun kaval dinlediği gibi dinler, şerbetlerinizi içip çekip gidersiniz. Desek ki mevlit ikram için bir vesiledir. O da değil. Verdiğiniz bir bardak şerbet ya da bir külah şeker ne fakiri doyurur ne de zengini memnun eder. Gaflettir bunlar gaflet. İslam bu değildir. Hıristiyanların kilisede koro eşliğinde org dinlemeleriyle sizin güzel sesli hafızları dinlemeniz arasında ne fark var? Nerde dünyaya bakışınız? Nerde imanınız?”

     “Said Çekmegil yalnız ve yalnız Allah’ın boyasıyla boyanmanın insana değer verdiği, yalnız ve yalnız takvanın insanı değerli kıldığı bir hayatı yaşamış ve teklif etmiştir… Din onun uzmanlık alanı değildir. Din, onun kurtuluş yoluydu, hidayet rehberiydi. O dinin adamıydı, din adamı değildi.”

Daha sonra o zamanların Malatya Müftüsü İsmail Hatip Erzen’den bahsediliyor söyleşide ve Musa Amca’nın Ankara günleri başlıyor. Saatçi Musa Malatya’dan sonra Ankara’ya göçüyor ve burada bir saatçi dükkânı açıyor. Bir yandan saatçilik bir yandan kitapçılık yaptığı bu dükkânı o zamanların şair, yazar, yayıncı ve siyasilerinin de uğrak mekânı haline geliyor zamanla. Necip Fazıl bu dükkânda nutuklar veriyor, siyasetçiler parti kurma hazırlıklarını burada yapıyorlar. Saatçi Musa artık bir buluşma mekânı haline geliyor Ankara entelijansiyası için. Ercümend Özkan, Sezai Karakoç, Necmettin Erbakan, Nuri Pakdil, Hamido ilk aklıma gelen müdavimleri saatçi dükkânının. Birçok şair, yazar ve düşünürle ilgili ilginç anekdotlar aktarıyor Musa Amca. Hepsini yazamayacağım zira alıp okunması gereken bir kitap. 288 sayfalık bu söyleşiyi Asım Öz yapmış, Beyan Yayınlarından çıkmış.    

Musa Amca’nın sohbetinin son mesajı da şöyle: “Bir Müslüman yaşam gücünü sürekli diri tutmalı, yarınlara hazırlanmalı, umutsuzluğu olabildiğince uzaklara itmeli. Sözünü ettiğimiz miraslara toplunun genelinin sahip çıkmadığı doğru, ama ben yine de umutsuz değilim. İstenilen nitelikli bir damarımız da var. Bir de günümüz insanının gittikçe zorlaşan yaşam koşullarına bağlı olarak zaman sorunu var. Gülten Akın’ın yıllar önce yazdığı” Ah kimselerin vakti yok/ durup ince şeyler anlamaya” dizeleri bugün gittikçe güçlenerek karşılığını buluyor. İnce şeyleri anlayan insanlar olduğu sürece umut var, olmalı da!”       

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir