S.O.S.

Bütün insanlığın vicdanı bir vicdandır aslında. Bugün dünyanın herhangi bir köşesinde bir insan açlıktan ölüyorsa bundan bütün insanlık sorumludur. Kimse beni ilgilendirmez diyemez, kimse aradaki mesafeyi bahane edemez, kimse sorumluluktan kaçamaz.

S.O.S. uluslararası acil durum çağrısı. Save Our Souls (Ruhlarımızı kurtarın) İngilizce cümlesinin kısaltması. Mecazi anlamda söylense de ruhları kurtarmak; bugün gerçek anlamda ruhların kurtarılmaya ihtiyacı var. Ruhlar birer birer şeytanın yardımcılarına: israfa, lüks tüketime, televizyona, reklama, internete satılıyor. Uyuşmuş nesiller yetişiyor şeytan tarlalarında. Yanı başındaki dramdan habersiz televizyon karşısında çekirdek yiyen insanların sayısı o kadar fazla ki…

İnsanlık S.O.S. veriyor. Afrika’da bu yıl değil, son elli yıldır değil belki de son yüz yıldır açlık ve kuraklık yüzünden insanlar ölüyor. Sağlıksız şartlar altında yaşayan, en temel insan ihtiyaçlarını bile gideremeyen, içecek temiz içme suyu bulamayan, yiyecek ekmek bulamayan milyarlarca insanla paylaşıyoruz dünyamızı. Bugün Afrika’da yaşanan dram sadece Ramazan ayı münasebeti ile biraz daha fazla dikkat çekti. Ramazan bitiminde dikkatler tekrar magazin dünyasına, alışverişe, televizyona kayacak. Geçen sene hatırlarsanız Ramazan ayında Pakistan’daki sel felaketi gündemdeydi. Ramazan’dan bir gün sonra sel felaketinden bahseden sayısı %99.99 azaldı. Somali’yi iki ay sonra hatırlayacak mısınız sanki?

İnsanlık S.O.S. veriyor. Kalplerimiz mühürlenmiş, ruhlarımız esaret altında. Bir televizyonun önüne ülkece oturmuşuz. Neye üzülüp neye sevineceğimizi o televizyon belirliyor. İki hafta Somali yayını yapıyor, iki hafta Somali konuşuyoruz. Pkk askerlerimizi şehit ediyor, üç gün esip gürlüyoruz dördüncü gün şehit ailelerinden başka canı acıyan kalmıyor. Her Ramazan aynı muhabbetler bir-iki hafta televizyonda yayınlanıyor: denize girmek orucu bozar mı, teravih namazı sünnet mi ve saire ve saire. Kendi aramızda dahi bunları konuşuyoruz. Televizyonun bize öğretmediği, konuşmamızı istemediği hiçbir şeyi gündeme alamaz olduk. Ruhlarımız ‘kurtar beni’ diye bağırırken televizyonun sesini biraz daha açıp bastırıyoruz sesini.

Televizyondan diyanetin fitre için belirlediği miktarı öğreniyoruz. Yardım kampanyalarından filan bahsediliyor. Kafalarımıza o kadar fazla yerleştirilmiş ki Ramazan’ın yardım ayı olduğu; Ramazan’dan sonra bir fakir üç kuruş sadaka istese vermeyeceğiz. Yardımlaşma, paylaşma, insanlık sanki sadece bir aya mahsus duygular. Daha doğrusu bize öğretilmek istenen bu. Sadece Ramazan ayında bozuk paralarınla cenneti satın alabilirsin. Diğer aylarda sakın ha malını kimselerle paylaşma. İyilik yapma. Zaten yardım kuruluşları dolandırıcı, fakirler gerçek fakir değil, aylardan Ramazan değilse kimsenin bir şeye ihtiyacı kalmıyor.

İnsanlık S.O.S. veriyor. Komşusu açken tok yatan insan değil. Bir insan açlıktan ve susuzluktan can veriyorsa lüks içinde yaşayan insan değil. Aynı dünyada binlerce trajedi, binlerce insanlık dramı yaşanıyorken, bir damla su ile bile olsa yangına koşmayan insan değil. Yardımı sadece Ramazan’a has bir spor olarak görüp de diğer aylarda fakirin yüzüne bakmayan insan değil.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan