Radar

Pazar günü sabahın sekizi. Trafik polisleri radar uygulaması yapıyorlar. Camdan izliyorum. Aklıma gelen ilk soru Pazar günü için sabahın körü denebilecek bir saatte kimlerin trafikte olduğu. İnsanın yapacak bir işi yoksa Pazar sabahı ya haftanın yorgunluğunu atabilmek için uykudadır ya da ailesiyle kahvaltı yapıyordur. O saatte işi gücü olmayan insan sokağa çıkmaz. Bu durumda radar uygulamasını yapanlara ya da yaptıranlara getireceğim ilk eleştiri yanlış bir hedef kitle ile ilgileniyor oldukları. Bir önceki günün akşamında yapsalardı aynı uygulamayı kendi can güvenliklerini geçtim, başkalarının can güvenliğini hiçe sayarak ne yüksek süratlerle giden bir nice araçla karşılaşabileceklerdi. Bir önceki günün tüm trafik canavarları şu an sıcak yataklarında uyuyorlar.

Radar uygulamasının şöyle ilginç bir detayı var. Trafik polisleri gelen araçları önceden uyarmak durumundalar. Sanırım böyle bir mecburiyet var. Araçlar radarın kurulduğu yere varmadan önce üzerinde “radar” yazan bir tabelayla karşılaşıyorlar ve görme sorunları yoksa hızlarını azaltıyorlar hemen. Bu durumda danışıklı dövüş dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Trafik denetim noktasının önünden geçen araçlar öyle yavaş gidiyorlar ki, bu yolu her gün görmesem, bu camdan her gün dışarıyı izlemiyor olsam her zaman böyle zannedeceğim. Konvoyun arkasından bir de beton mikseri geçiyor. Riyakârlığın bu kadarına pes diyorum. Trafik polisi ya da radar yokken bu yolda hız limiti olan 50 km/saat hızın iki katına yaklaşan hızlarla giden, tali yoldan çıkarken sağına soluna bakmayan, diğer araçları taciz eden, bazı durumlarda yola çimento saçarak giden beton mikseri adeta kuzu olmuş. Bu durumda ikinci eleştirimi getirmek istiyorum duruma. Bu erken uyarı sistemi varken kimsenin hızının ölçülmesine gerek yok ki. Her gören frene basacak zaten ve her sürücü “radar olsaydı ikaz tabelası olurdu” mantığıyla tabelayı görmediği günlerde yüklenecekler gaza. Eğer bütün sürücülerin hız limitlerine uymaları ve bu şekilde trafikte can güvenliğinin üst sınırlara ulaşması amaçlanıyorsa hız denetimleri ve diğer her türlü denetim rastgele zamanlarda ve rastgele yerlerde yapılmalı. Bakın o zaman trafik canavarı kalıyor mu?

Trafik kazaları bizim ülkemizin en büyük sorunlarından birisi. Her sene binlerce insanımızı bu kazalarda kaybediyoruz. Sürücülerin hatalarının yanında denetimlerin yetersizliği de var. Tabi ki devlet her vicdanın başına bir polis dikemeyeceği gibi her sürücünün başına da nöbet tutsun diye bir trafik polisi dikemez. Fakat en azından denetimlerinin yer ve zamanlarının rassal olarak seçilmesi neticesinde etkinliğinin artırılması mümkün. Sürücüler bana kızacaklar biliyorum ama trafik kazası istatistikleri ve trafik kazası sebebiyle meydana gelen ölüm ve yaralanma sayıları ancak böyle azalabilir.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan