Pul

Dünya yansa bir pulum yok içinde diye bir deyim var. Burada bahsedilen pul akçeden daha küçük bir para birimi anlamında kullanılmış. Bir akçenin kabaca bugünün iki lirası gibi bir karşılığı olduğunu düşünürsek bir pul da iki kuruş gibi bir değere sahip. Deyimin doğası gereği iki kuruşa bile sahip olmamanın abartı bir anlatımının olmasının yanında bu deyim ile özdeşleştirebileceğimiz kimselerin de kalmamış olması günümüz gerçeklerinin en baskınlarından bir tanesi. Bugün artık deyimin tam anlamıyla ‘geçer akçe’ akçe olmuş durumda. Modern bir ifadeyle söylemek gerekirse bugünün altın kuralı: altını olan kuralı koyar şeklinde gerçekleşiyor. Dünya malına önem vermemek modası geçmiş bir davranış. Böylesi insanlara artık romanlarda bile rastlamak çok zor.

Dünyada bir pulu dahi olmayan insanlar her zaman dikkatimi çekmiştir. Fikri zikri ne olursa olsun pul derdinde olmayan insanlar içimde saygı duygusunu uyandırır. Hepimiz birer hayat yaşayıp bu dünyayı terk edip gidiyoruz ve yaşarken yürürlükte olan düzene kayıtsız şartsız itaat ediyoruz. İsimlerimiz bir süreliğine birinci dereceden yakınlarımızın ziyaret makamı olarak mezar taşlarında yaşasa da bir süre sonra unutulup gidiyoruz. Düzene isyan etmediğimiz sürece hayatlarımızın senaryosu karbon kâğıdıyla çoğaltılmış gibi hep aynı. Düzene uymayan, düzenin dayatmalarına başkaldıran insanlar ise kahraman olarak yaşayıp kahraman olarak ölüyor ve dünya durdukça isimleri hatırlanıyor.

Bir pulu olmaksızın yaşayıp ölen ve isimleri unutulmayan birçok kahramana da ev sahipliği yaptı dünyamız. Bugün din âlimi olarak geçinen yüzlerce insan her gün medyada boy gösteriyor ama biz bugün Malatya ölçeğinde Said Ertürk, Said Çekmegil, İsmail Hatip Erzen, Hüsamettin Yıldırım gibi isimleri Türkiye ölçeğinde Said Nursi, Mehmet Akif gibi isimleri, dünya ölçeğinde ise Seyyid Kutup, Mevdudi, Hasan el Benna gibi isimleri hayır ve hayranlıkla yâd ediyor, diğerlerine aynı ölçüde saygı duymuyoruz. Birçok devlet başkanı ve siyasetçi gelip geçiyor. İktidarlarını para kazanma aracı olarak gören, milyarlarca doları İsviçre bankalarına depolayan devlet başkanlarının isimlerini biz şimdi biliyoruz fakat aradan birkaç yıl geçtikten sonra kimse ne Hüsnü Mübarek’in adını hatırlayacak ne Beşşar Esad’ın ne de diğer zalimlerin. Öldüğünde terekesinden birkaç kitap, bir yatak ve bir iki giysiden başka bir şey çıkmayan İmam Humeyni ise bir kahraman olarak dünya durdukça anılacak. İdealleri uğruna dünyayı bırakın hayatını bile hiçe saymış insanları her zaman gönlümüzün en müstesna yerinde yaşatmaya devam edeceğiz fakat dünyanın düzeni böyledir, gemisini yürüten kaptandır, bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesiyle hareket eden insanlar kendileri gibi düşünenler tarafından yaşadıkları dönemde ‘idol’ olarak benimsenseler dahi dünyada hiçbir iz bırakmadan bir avuç toprak olacaklar.

Başkaldırmak insanı insan yapan davranışlardan en erdemlisi. Düzene tabii olup düzenin öngördüğü biçimde yaşayan insanın bir mevsimlik bitkilerden ne farkı var? Yaşıyorsak bunun bir anlamı olmak zorunda değil mi? Para kazanayım, on sene kredi ödeyip bir ev sahibi olayım, çocuk büyütüp mürüvvetini göreyim, emeklilik hesabı yapıp yaşlılığımda kendimi toprağa vereyim diyen modern insan, para kazanmayı insanlığın en temel gayesi olarak gören ve yaşayan insan; insanlığını bir pula değişmiş olmuyor mu? Başta kendim olmak üzere, insanlığını bir pula değiştiren tüm insanlara acıyor hayatlarını refah ve lüks içinde yaşayabilecekken başkaldırarak zor yolu seçen adını saydığım ve sayamadığım tüm kahramanları hayırla yad ediyorum.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan