Öteki Dünya [Cyrano de Bergerac]

Sevgili Cyrano de Bergerac gençlik dönemimin kahramanlarından birisidir. Sabri Esat Siyavuşgil’in mükemmel çevirisi ile defalarca okuyup kitabı epey yıpratmıştım. 1800’lerin sonunda yayınlanan bu eser yayınlandığı günden itibaren ilgi görmekle birlikte günümüzde de tiyatro oyunu olduğu kadar edebî niteliğiyle de okurların başucu eserlerinden birisi olmayı sürdürmektedir. Kitabın yazarı Edmond Rostand’ın gerçekten yaşamış olan böyle bir kişiden etkilenmiş olduğunu bu seneye kadar duymuş değildim. Ta ki sevgili dostum Zeki Kaya’nın bana bu kitaptan bahsedişine kadar. Bir sohbetimiz esnasında böyle bir kişinin gerçekten de 1600’lü yıllarda yaşadığını ve hayatının Rostand’a esin kaynağı olduğunu anlattı Zeki bana. Cyrano de Bergerac’ın bir asker olmasının dışında bir şair ve yazar olduğunu söyleyip kitaplarından da bahsedince bir anda ete kemiğe bürünen bu hayal kahramanının kitaplarını okumak hevesi uyandı bende.

“Ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek, İsteyince Ay’a bile gidebilmek.”

Edmond Rostand’ın eserindeki o harika “İstemem eksik olsun” bölümündeki bu satır şimdi daha fazla anlam kazandı zira ilk kitabında Cyrano, aya seyahatini anlatıyordu. Bu kitabın adı, Öteki Dünya – Ay Devletleri ve İmparatorlukları. Yazarın tam adı ise Savinien Cyrano de Bergerac.

Bu eserinde Cyrano, aya nasıl gittiğini, burada nelerle karşılaştığını anlatıyor. Bir yandan da dönemin düşünce sistemiyle inceden inceye dalgasını geçiyor. Bu türlü eserlerin yani Thomas Moore’nin eserinden ilhamla “ütopik eserler” diyebileceğimiz eserlerin temel metodolojisi, başka bir dünyadan ya da adadan ya da ülkeden filan bahsederek bulunulan yeri eleştirmek. Thomas Moore böyle yaparak kellesini kaybetmiş. Cyrano ise eser ölümünden sonra yayınlandığı için bir şey kaybetmemiş çok şükür.

Öteki Dünya, yazarın aya seyahati ile başlıyor. Hem de vücuduna bağladığı üzeri çiy damlaları kaplı şişelerin güneşin ışığı altında kalarak buharlaşması sayesinde uçarak. Hayal gücünün bu kadar basit göründüğüne bakarsanız aldanırsınız. Kitabın ilerleyen yerlerinde çağının çok ötesinde fikirlerle ortaya çıkıyor yazar. Zaten ilk uçuşunda Fransa’dan Kanada’ya kadar ancak gidebiliyor. Burada yere düşünce vücuduna sürdüğü öküz iliği sayesinde yeniden yükselerek aya varıyor. Burada önce birkaç peygamberle karşılaşıyor. Meğerse ay, dünyanın cennetiymiş. Efendi efendi cennette gezinip bilgi ağacının meyvelerinden istifade edecek yerde edepsizliğe vuruyor kendini ve buradaki cennetten de kovularak ayın başka bir tarafında düşüyor. Burada değişik adetleri ve teknolojileri olan bir halkla karşılaşıyor. Kendisine hayvan muamelesi yapan bu insanlar müzik sesi çıkararak iletişim kuran, yemeğin buharını koklayarak doyan değişik bir taallukat.

“Hayır” dedi, “dizeler verdim, artık hiçbir borcum yok.”

“Nasıl yani dizeler, diye karşılık verdim, demek ki meyhaneciler şiir meraklısı?”

“Bu” dedi, “ülkenin parası, burada yaptığımız masraf altı dize tuttu, ben de onu ödemiş oldum.”

“…öyle ki birisi açlıktan ölürse ancak öküzlüğünden ölür, oysa fikir adamları daima gözde olurlar.”

Şiir yazabildiğiniz sürece karnınızın doyabileceği bir ülke ne kadar da güzel bir yer olurdu.

“…orada hiç değilse hayal kurmanın olsun serbest bırakıldığı bir ülke bili bulunmaması olduğunu anlattı.”

Şiir yazanın aç kaldığı, hayal kurmanın bile serbest olmadığı bir dünyaya nazaran ne kadar mükemmel bir yermiş bu ay. Bu ayda yaşayanlar bizim yaşadığımız dünyayı kendi ayları olarak görüyorlar. Burada hayat olduğuna inanmıyorlar. Burada insanlar özgür, kadınlar özgür, çocuklar değer görüyor. Öyle ki, bir çocuk rüştünü ispatladığı anda ailesinin de reisi oluyor aynı anda. Bir mahkeme sırasında birisi sıraların arasından fırlayarak şöyle söyleyebiliyor:

“…her insan özgür olduğuna göre, dilediğini hayal etmek hakkı da yok mudur? Ne yani! Onu, sadece sizin görüşlerinize sahip olmadığı için kıstıramazsınız.”

Kitabın uzunca bir kısmını, yaşlılara gösterilen saygının gereksizliğine ayırmış yazar. Dünyada demek ki yaşlılardan çok çekmiş Cyrano. Yaşlılara saygıyla ilgili kuralların, iktidarı gasp eden yaşlıların onu korumak için koyulduğunu söylüyor. Babanın dünyaya gelme vesilesi olarak beklediği saygının aslında kendisinin dünyaya gelmesine vesile olana karşı ödediği bir borca karşı beklediği saygı olduğunu söylüyor bir yerde de. Doğayla ödeşmenin karşılığı bu olmamalı diyor.

Yanımdan uzaklaşırken, “Seviyorum seni usta, sen de sev beni” deyip gitti. Çünkü bu ülkede, birisinden ayrılırken Allahaısmarladık demek yerine bu söz kullanılır.”

İlginç kitap, 106 sayfaya daha pek çok enteresan fikri sığdırmış. Baştan sona okumak gerekiyor. Mustafa Demirkan‘ın bu değerli çevirisini Yapı Kredi Yayınları basmış. Ruhun şâd olsun Cyrano de Bergerac, Edmond Rostand!

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir