Önce Kendi Kapını Süpür

Yolda yürürken kaldırımın kenarına oturmuş bir kadın fark ediyorum. Önündeki karton kutunun içine birkaç kağıt mendil ve benzeri eşya koymuş satmaya uğraşıyor. Sokaklarda bu tür satıcılara çokça rastlıyoruz zaten. Dilencilik etmemek için önlerine bir kutu koyup ufak tefek şeyler satıyorlar. Son yıllarda çoğunlukla yanlarında bir ya da daha fazla çocuk olan Suriyeliler yapıyor bu türlü ‘isteme’ işlerini. Anlayamadığımız birkaç kelime konuşup himmet bekliyorlar. Ben yanından geçerken kadın bana seslendi: “Gardaş, medil alıy mısın?” Bu sözleri duymama rağmen yoluma devam ettim zira çoğumuzun alışkın olduğu bir durum bu. Yoldan geçerken birileri seslenir, duymazdan gelip devam ederiz. Trafik ışıklarında, market önlerinde Suriyeli dilenciler gelip yapışırlar. Yüz yapışandan dokson dokuzunu görmezden geliriz, bir tanesinin eline belki ufak tefek bir şeyler sıkıştırırız. Her yüz kişiden birisi bizim gibi davranıyorsa eğer, onlar için yeterli olur bu.

Anlatmak istediğim, sokaklarda bir şeyler satarak ya da doğrudan el açarak dilenme ameliyesi artık Suriyelilerle birlikte anılan bir faaliyet. Kadın bana seslendikten sonra yoluma birkaç adım daha devam ettim. Ancak o birkaç saniyeden sonra kadının bana seslenme şekliyle ilgil idüşünme fırsatım oldu. Kadın bana ne demişti? “Gardaş mendil alıy mısın?” Dupduru Malatya şivesi ile yapılmış bir sesleniş. Bana seslenen kişi bir dış unsur değil, bana çok yakın, akrabam mesabesindeki birisiydi. Bunu fark eder etmez aniden durdum ve geriye döndüm. Kadına yaklaştım, bir tane medil alarak para bıraktım ve yoluma devam ettim. Bana ‘gardaş’ diye seslenen, dilenmemek için bir şeyler satmaya çalışan birinden alışveriş yapmak zorundaydım. Kendi fakirimi beslemek, kendi evimin önünü süpürmek gibi bir şey. Kalkıp da başkalarının evlerinin önünü süpürmeye uğraşmak, bu uğraş sırasında da kendi evinin önünü hiç görmemek garabetine göre daha normal bir şey.

Teknolojinin ilerlemesi uzakları yakın etti. Dünyanın dört bir yanı ile ilgili bilgi sahibi olmaya başladık. Nerede kim açlık çekiyor, nerede bir Müslüman yoksulluk içerisinde görmeye başladık. Yardım kuruluşları da sağ olsunlar vicdan sahibi Müslümanların buralara yapmak istedikleri yardımlara vesile oldular. Dünyanın dört yanına yardım götürdüler. Filistin’den Vietnam’a kadar, aklınıza dahi gelmeyecek onlarca ükedeki Müslümanlar, buralardaki kardeşleri sayesinde bir nebze dahi olsun rahatladılar. Kiminin sağlık sorunları tedavi edildi, kiminin suya olan hasreti giderildi. Muazzam güzellikte faaliyetler yapıldı.

Ramazan aylarında ve kurban bayramlarında vicdanlarıyla daha fazla hasbıhal etme imkanı bulan Müslümanlar kendilerinden kötü durumda olanlara yardım ederek bir nebze gönül rahatlığı bulurlar. İslamiyetin kardeşliğe, paylaşmaya verdiği değer ne kadar güzel. Yurt dışına yapılan yardımlar ne kadar güzel de olsa aslan payının insanın kendi çevresine ayırılması gerektiğini düşünüyorum. Önce yakın akraba, ahbap, komşu, hemşehri ile başlamalı. Önce kendi şehrinin yoksulunu doyurmalı insan. Ondan sonra uzaktaki kardeşler gözetilmeli. Böylelikle yadım faaliyetleri daha bir dengeli olur. Bana el açarak “gardaş mendil alıy mısın?” diyen kadın bana kültürel manada çok yakındı. Bu yakınlıktaki birisinin yoksullukla mücadele ediyor olmasıydı beni durduran ve vicdani olarak rahatsız eden. Başka kapıları süpürmekten kendi kapımızı süpürmeye mecalimiz kalmamış bunca yıldır demek ki.

21 Mayıs 2020 Nethaber yazım.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir