Normalliğin Deliliği [Arno Gruen]

Arno Gruen’in Normalliğin Deliliği kitabı psikoloji ile alakalı bir eser. Yazar, Alman asıllı, İsviçreli bir psikolog ve psikanalist. 1923-2015 yılları arasında yaşamış. Uzun bir hayat. Geçenlerde Irvin Yalom’la ilgili bir şeyler okurken de bayağı uzun yaşadığını düşünmüştüm, nazar etmeyeyim, Allah uzun ömürler versin. Acaba psikoloji ile ilgilenme ile uzun yaşama arasında bir korelasyon olabilir mi?

Elimdeki eser 8 bölümden oluşuyor. Birinci bölüm “Gerçeklik Adına Gerçekliğin Reddi”. Burada yazarın iddiası, çocuğun büyüme çağında aile ve çevresinin beklediği itaat davranışını yerine getirmek uğruna kendi kişiliğinden vazgeçtiği.

“İlk olarak çocuk, anne babanın değer yargılarını devralır. Yani içselleştirme dediğimiz durum, tabi oluş yoluyla gerçekleşen işbirliği sürecidir. İkinci olarak bu, çocuğun kendi içindeki her şeyden nefret etmeye başlaması anlamına gelir, ki bu da anne babanın beklentileriyle çelişebilir. Üçüncü olarak bu kendilik nefreti giderek derinleşen bir tabi oluş eğilimi gelişmesine neden olur. Böylece bir kısırdöngü oluşur: Tabi oluş ve kendini küçük görme, karşılıklı etkileşime girer.”

Bu durum, yazara göre, insanın kendisinden nefret etmesine sebep oluyor. Kendine olan saygısını yitiriyor ve iktidarla işbirliği yapıyor. Bu da insan ruhunun yarılmasına sebep oluyor.

“Kötülük, yıkıcılık, insaniyetsizlik –bütün bunların kökleri, insanın doğumla hak ettiği kendisi olma hakkından vazgeçişine dair yaptığı çok gerilerde kalmış tercihin sorumluluğunu üstlenemeyişindendir.”

“Hepimiz, bize içteki kaosun acısından kaçmayı zorla kabul ettiren uygarlığımız tarafından şekillendirildik.”

Kendimize ihanet ettiğimiz için hem kendimizden hem de başkalarından nefret ediyoruz diyor yazar. İç dünyamızla dış dünyamız arasında bir kopukluk olduğu iddiasında. Kitabın ikinci bölümünde insanın kendisinden nefret etmesini yıkıcılığın sebebi olarak ele almış Gruen. İnsanlar, temelden itaate alıştıkları için iktidarı sorgulamadan tabi oluyorlar. Kötü iktidarlar vahşetler yaptırdığı zaman dahi itaate alışmış olan insanlar sorgulamadan bu vahşete alet oluyorlar. Nazi Almanyasından örneklerle de destekliyor yazar kuramını. Bunu ispatlamak için, iktidar değiştiği zaman değişen insanları örnek gösteriyor. Gerçek benlik yaşananlarla ilgisiz, içeride yatmaktadır.

İnsan, itaat davranışlarıyla kendi öz benliğinden kopar. Dış benlik, gerçek benlikmiş gibi hareket eder. Sevgi görmediği için sevmeyi bilmez. Anne baba çocuğu şarta bağlı olarak sevdiği için çocuk o şartlara odaklanır ve sevgiyi tatmaz. Vicdan azabı çekmeyi bilemez, acımaz, merhamet etmez. Kimliği özgün olmadığı için edemez zaten.

Kitabın üçüncü bölümü Gizli Ölüm Kültü başlığını taşıyor. İlk iki bölümde resmi çizilen insanın ölüme olan hayranlığı anlatılıyor. Bu insan rahatlığı ölüm fikrinde buluyor ve ölümü yüceltiyor. Öldürmek konusunda da çok rahat. Dördüncü bölümde ise yine bu resmedilmiş insanın duyguları masaya yatırılıyor. Duygu olmayan duygular deniliyor bu insanın hissiyatı için. Trajik olaylar karşısında uygulayıcı ya da izleyici olarak kayıtsız kalan insanlar, bazı durumlarda mahkemelerin jüri üyeleri, bazı durumlarda sivil toplum kuruluşları mensupları gözlemleniyor verilen örneklerle. Beşinci bölüm örneklerle uzlaşma, isyan ve şiddet kavramlarının üzerinde duruyor. Bu bölümde erkek miti ve kadının bu mit karşısında aldığı pozisyon, annelik kavramı, uzlaşmacılık, savaş ve isyan, şiddet, sadizm gibi konular ele alınıyor. Altıncı bölümde güçlü erkeklerin iç boşluğu, yedinci bölümde Henrik İbsen’in dramatik şiiri Peer Gynt inceleniyor.

Sekizinci ve son bölüme geldiğimiz zaman yazar, diğer bölümlerde tafsilatlı olarak verdiği kişilik bölünmesinin, kendi ifadesiyle “yarılmanın” kötü niyetli insanlar tarafından nasıl kullanıldığını anlatıyor.

“Gerçekçiler’in başarısının dayandığı tek nokta sadece kendilerini lider olarak vazgeçilmezleştirme sanatına hakim oluşları değildir, aynı zamanda kendi benliklerinden vazgeçebilmek için böyle liderlere ihtiyaç duyanların yapılarında var olan tabi oluş da bir etkendir.”

Psikopat yapıdaki lider tipi için bu yukarıda bahsedilen kişiler inanılmaz bir taban oluşturmuştur tarih boyunca. Gruen’e göre bu tip liderler, kendi benliklerinden uzaklaşmaya bu kadar hevesli olan bu tip insanlarla temelde üç yolla uzlaşırlar. Uzlaşırlar zira bu tipler uzlaşmacı tiplerdir. Kurallara yaşamdan fazla değer verme eğilimleri onları piskopatlarla anlaşmaya uygun hale getirmiştir. Bu yollar: Basitleştirmek, Adileştirmek ve Bölme Stratejisidir.

Kitap ana hatlarıyla böyle. Temel fikir, anladığım kadarıyla, sürekli uzlaşmaya ve itaate yönlendirilen bireyin, çocukluğundan itibaren, kendi benliğinden yabancılaşarak gerçek duygulardan kopması. Dayatmaların her türlüsü insan için yıkım, özgürlüklerse barış ve mutluluk getirir de diyebiliriz. Arno Gruen bu kitabı 1987 yılında yayınlamış. Bizde de Çitlembik Yayınları İlknur İgan çevirisiyle okuyucuya sunmuş bu 250 sayfalık eseri.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir