Nefretle Beslenen Çocuklar

Kırmızı ışıkta bekleyen iki tane çocuk var. Suriyeliler büyük ihtimalle. Abla kardeş olduklarını tahmin ediyorum. Büyük yedi, küçük altı yaşında filan olmalı. Ya da o civar bir şey. Işıkta duran arabalara yaklaşarak sürücülerden para dileniyorlar. Yüzlerinde aynı ifadesizlik var. Çocuklarda görmeyi beklediğiniz “çocukça” ifadelerden yoksunlar. Ameliyatla apandisit alınır gibi çocuklukları alınmış ellerinden. Şimdi ne çocuklar artık ne de yetişkin. Sadece arabaların arasında dolaşıp para dileniyorlar. Para aldıklarında yüzlerinde bir sevinç emaresi görünmüyor. Almadıklarında ya da kovalandıklarında yine yüzlerinde üzüntüye benzer bir ifade göremiyorsunuz. Yaptığı işi sevmeyen ve fakat yapmak zorunda olan kişilere özgü bir bıkkınlıkla araba araba dolaşarak camlara el uzatıyorlar. Aniden büyümek ve sevmedikleri bir işi yapmak zorunda bırakılmışlar. Çocukça eğlenceleri var mı bilemiyorum. Hiçbir şeyden tat alamayacaklar belki de hayatlarının geri kalanında. Mülteci çocukları, birçok duygudan mahrum büyüyecekler. 

Başka bir küçüğe rastlardım yıllardır, mendil satan yine Suriyeli bir çocuk. İlk zamanlarda çocuk gibi bir çocuktu. Çocukça gülümseyerek dolaşıyordu. Yılda bir iki defa görerek büyümesini izledim. Çocuk büyüdü. Gülümseme soldu. Son gördüğümde epey büyümüştü. Bir motosikletin yanına taktığı çuvalla çöp topluyordu. Yüzünde bir bıkkınlıkla birlikte nefret duygusunu da okuyabilir dikkatlice bakan birisi. Kendi memleketinde olsaydı dilenerek büyümeyecek, çöp karıştırarak hayatını sürdürmeyecekti. Buradaki yaşıtları gibi okula gidecek, eğitim alacak, oyun oynayacak, ailesine türlü şımarıklıklar yapabilecekti. Gerçek bir çocuk olma şansı bir daha asla eline geçmeyecek. Bu yüzden bir yanı hep eksik kalacak. Bu yüzden hep bir nefret besleyecek içinde. 

Mülteci çocukları savaşın bedelini en çok ödeyenlerin başında geliyor. En büyük bedelleri onlar ödüyor. En değerli varlıklarını veriyorlar: çocukluklarını. İnsan, nasıl çok yönlü bir varlık. Koca bir piyanonun tuşları gibi her duygu, her deneyim. Mülteci çocuklarında çocukluğa ait birçok duygu eksik kalıyor, olmaması gereken duygularsa vücutta biriken zararlı maddeler gibi ruhlarında birikiyor. Deneyimlemeleri gereken çocukça mutlulukların yerine bir çocuğun hiç yaşamaması gereken şeyleri yaşıyorlar. En basiti dilencilik. Eksik eğitim, eksik terbiye ve yanlış deneyimler yüzünden topluma karışacakları gün ruhlarındaki büyük arızaları da beraberlerinde getirecekler. Kendi yaralarının intikamını yaşadıkları toplumdan alacaklar bir gün. Basit suçlardan akla hayale gelmeyeceklere kadar işlenecek, yaşanmamış çocukluğun bedeli yaşanılan topluma ödetilecek. 

Göç, tarihin başından beri var olan bir olgu ve Türkiye tarihin başından beri en işlek göç yollarının başında geliyor. Bu topraklarda göçün olmadığı dönemler nadirdir. Dün Suriye göçü vardı buralara doğru bugün Afgan göçü oluyor yarın kim bilir kim gelecek? Savaştan, ölümden kaçıp sığınmacı olarak göç eden insanların ruh durumları normal olmayacak hiçbir zaman. Gittikleri toplumlara kıskançlıkla, nefretle, hasetle bakacaklar. Kendilerini göçe sürükleyen olayların sorumlusu olarak kimi zaman gittiği ülkelerin insanlarını görecekler ve haklı oldukları durumlar da olacak. Göç, suç olgusunu da beraber taşıyacak. Göçmenler gittikleri yerlerde suça en fazla meyilli gruplar olacaklar. 

Göçmen çocukları, nefretle beslendikleri için ve yoksulluğun içine doğdukları için daha fazla meyilli olacaklar suç işlemeye. Dünyanın tüm renklerini görecekler fakat hiçbirinden istifade edemeyecekler. Başka insanların refahlarını dışarıdan izleyecek ve doğal olarak nefret edecekler onlardan. Suçlusu olmadıkları bir savaşın, sebep olmadıkları göçün mağduru olmanın bedelini eninde sonunda ödetecekler. Yaşanmamış çocukluğun, tatmin edilmemiş tüm duyguların bir karşılığı olacak. 

Dünyayı, gözünü hırs bürümüş benciller yönetiyor. Anlamsız mal ve hizmet arzından duygudan yoksun zevk fetişizmine uzanan uzun bir yol var. Bu yolun araçları bazen reklam oluyor bazen savaş. Mağdurları ise elbette ahmaklar, elbette budalalar fakat ne yazık ki en fazla günahsızlar, en fazla çocuklar. 

23 Ağustos 2021 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan