Ne İçin Yaşıyoruz?

Bu sorunun cevabını ararken değil de verirken geçiriyoruz hayatlarımızı. Herkesin hayatını kulluk potansiyeli sayesinde yaşıyor ve bu potansiyeli değişik mabutlara yönelterek çeşitlendiriyor. Kulluk ruhumuzda var. Fıtratımızın bir özelliği. Biz bu çoğunlukla neye yaradığını bilemediğimiz, nereye koyacağımızı şaşırdığımız özelliğimizi onlarca değişik puta yönelterek heba ediyoruz. Dünya üzerinde en çok kulluk edilen meta para. Sonrasında paranın satın aldığı her şey ve paranın getirdiği ego, kibir ve saire. Kulluk parayla da bitmiyor. Kula kulluk edenler var. Karısına, kocasına, çocuğuna, ailesine kulluk edenler olduğu gibi tarihte yaşamış bazı şahsiyetlere kulluk edenler de var. Bunlara ek olarak Allah’a kulluk etme bahanesiyle yaşayan ve ölmüş din adamlarına ve şeyhlere kulluk edenler var. Allah’a kulluk edenlerin sayısı ise gün geçtikçe azalıyor.

Öğütleri es geçiyoruz. Her gün zikrettiğimiz kelimelerin ne anlama geldiğini bilsek bile düşünmüyoruz. Yalnız sana kulluk eder ve senden yardım dileriz diyen dillerimiz bir bakıyoruz ki başka kişi ve metalara kulluk ediyor, Allah’tan dileyeceklerini başkalarından dilemeye başlıyor. Lüks bir araba kulluk mevzu olabiliyor bir anda bizim için. Önce rüyalarımızda onu görmeye başlıyoruz. Onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Sonra bir ev, sonra başka bir meta. Bir bakıyoruz ki dillerimizde ondan başkasının zikri kalmamış. Ah şu arabadan benim de olsa, şu evde yaşasam, şu refaha kavuşsam diyoruz. Refah seviyemiz arttıkça elimizde olanlara bağlılığımız daha da artıyor ve dil, düşünce, kalp üçgeninde aldıkları yer büyüyor. Refah seviyesine kulluk ediyoruz. Elimizdekilerle övünüyoruz; olmayanları arzuluyoruz. Kazandıkça egomuz büyüyor, kendi kendimize kulluk etmeye başlıyoruz. Kendimizden başka bir şey düşünmüyoruz bazı vakitlerde, her söze BEN diye başlıyoruz. Başkaları gözümüzde küçüldükçe biz büyüyoruz. Tepe oluyoruz, dağ oluyoruz. İnsanlar küçüldükçe küçülüyor. Sonra basit basit binalar kuruyoruz. Kâğıttan kulelerimiz bizim gözümüzde arş-ı alayı delecek kadar büyüyor. Kendimize kulluk ediyoruz.

Maddeye ettiğimiz kullukla kalmıyoruz, insanlara da kulluk ederek devam ediyoruz. Âşık oluyor bir insanı putlaştırıyoruz. Bizim gibi etten kemikten mamul ve belki bizden daha aciz birisini bir bakıyoruz ki mabut etmişiz kendimize. Gecemiz günümüz o olmuş. Sürekli onu zikrediyoruz, tüm gücümüzle onu arzu ediyoruz. Sonra eşlerimize, çocuklarımıza, ailelerimize, dostlarımıza kulluk etmeye başlıyoruz zaman zaman. Tarihte yaşamış olan ve hiç tanımadığımız birisini alıp hayatımızın merkezine oturtuyoruz hiç tanımadan. Belki de nefret edeceğimiz özelliklerini bilmeden. Onunla yatıp onunla kalkmaya başlıyoruz. Bazen de safça; dini inancımız gereği böyle yaptığımızı düşünüyoruz. Geçmiş yıllarda yaşamış bazı insanları doğaüstü güçleri olduğu hüsnü zannıyla ve kandırmacasıyla bugünümüze taşıyıp kulluk ediyoruz ona. Abartıp Allah’tan dileyeceğimiz yardımı ondan diliyoruz. Elimizi açıp bilmediğimiz bir adama ey şeyh bana yardım et diyoruz. Kemikleri çürümüş şeyhin kendine faydası kalmış mı bilmeden.

Bir vakit peygamberimizin kırdığı putların hepsi değişik şekillerde hortladılar O’ndan sonra. Lat para oldu, Menat ego oldu Uzza şeyh oldu. Sonra da yüzlerce değişik isimli put çıktı meydana. Cahiliye dönemi adetlerine dönülmemesi öğüdü yere düştü. Kulluk potansiyeli; çok değişik putlara tapınmak suretiyle Allah’tan başkalarına yöneltilmiş durumda. Ne için yaşadığımız sorusunun cevabını bulmak hepimiz için çok basit. Hayatımızın en önemli olgularını tek tek gözümüzün önünden geçirebiliriz. Ya da gün boyu en çok neyi düşündüğümüzü, neyi konuştuğumuzu biz bilmesek de etrafımızdakilere sorarak öğrenebiliriz. Ne mutlu Allah’tan başkasına kulluk etmeyip O’ndan başkasından yardım dilemeyenlere.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir