Müptezeller [Emrah Serbes]

Emrah Serbes’in dördüncü kitabı bu okuduğum. İki Behzat Ç. polisiyesi ve bir hikâye kitabının üzerine bu roman da yazarın belirli bir tarzının olmadığının ispatı. Bir daha Emrah Serbes ismini bir tarihi romanla birlikte duyarsam şaşırmam. Her seferinde değiştirme potansiyeli var çünkü. Fakat bununla birlikte değişmeyecek bir şey varsa o konuda da “küfürler” diye beyan ederim fikrimi. Sokakta bile zor duyabileceğiniz galiz küfürler. Üstelik ara sıra değil. Saysam kaç paragrafta küfür yok diye bulabileceğimden emin değilim. Roman kahramanı olan Bakır boyuna sövüp sayıp duyuyor. Kitabın girişinde yazarın hayat hikâyesi yazılır ya. Roman kahramanı ile yazarımız arasında da büyük paralellikler var gibi. Antalya’da bir bölüm okuyup bırakmak, sonra Ankara, İstanbul, roman yazma çabaları, depremde kaybedilen ev ve kazanılan korkular. Bence yazardan başkası olamaz roman kahramanı.

Ama yine de roman kahramanını sevmedim. Sevemedim, bilmiyorum. Benimle hemen hemen aynı yaştaki yazarın benzeri tarihlerde benzeri yaşlarda olduğunu düşünüyorum da. Hayatından bıkmış, bir köşede içkisini yudumlayan tipler. Bazen bir deniz kenarında bazen bir parktaki bankın üzerinde. İstiklal caddesinde yürürken önüme çıkıp para isteyen tipler ya da Tepebaşı’nı mesken tutan tinerciler. Hepsinin içinde ya da arasında onlardan ayırt edemeyeceğimiz roman kahramanımız. Yan yana yürüdük, ben ona baktım göz ucuyla o bana. Şu an belki aynı noktaya ulaştık fakat o gün için benim başka kaygı ve istikametlerim vardı onunsa bambaşka. Bir parça esrar bulabilmek için çırpınıyordu, bunu yaparken de beni her zaman rahatsız etmiş olan o duyguyla hareket ediyordu. Sorumsuzluk. Anneye, babaya, sevenlere karşı sorumsuzluk. Sonunda benzeri noktalara ulaşılmış olsa da en azından benim geçtiğim yollar daha az risk taşıyordu.

Romana gelirsek, ince bir kitap, 163 sayfa. Genç bir adamın alkoliklikten madde bağımlılığına doğru yol alırken düştüğü durumlar, düşünceleri ve küfürler. Maalesef yazarın diğer kitapları kadar sevmedim. Doğru dürüst alıntı da yapamıyorum çünkü küfürler aşırı fazla.

“Ortak Yapım diye bir sahne dersi alıyorduk beraber, ona seçmeli bana zorunlu. Sümeroloji’de okuyordu. Artık tercih yaparken, o kafayla ilk tabletlere mi merak saldı, yoksa Dil Tarih’in dil bölümlerinde, her koridorun her köşesinde, her pencerenin her pervazında, her merdivenin her basamağında, nereye bakarsan tam orada, bir nefes kadar yakın ama Eryaman kadar uzak kızların, o gülüşlerin, o kokuların, o gözlerin, o ince bellerin namımı duydu da mı geldi, bilemiyorum. Bilinmez. Yokluk yılları; para yok, aşk yok, kahkaha yok, adalet yok, hiçbir … yok, hangi tercihin nedeni sorgulanabilir, hangi tercihin manası kavranabilir.”

“Bakışlarında büyük bir ciddiyet vardı, hayatta tek tabanca takılmak zorunda kalanların ciddiyeti.”

İletişim Yayınları’ndan çıkmış kitap.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir