Muhasebe Ayı Ramazan

Çocukken haftalar bana asırdı;
Derken saat oldu, derken saniye…
İlk düşünce, beni yokluk ısırdı:
Sonum yokluk olsa, bu varlık niye?

Çocukken sınırlı bir dünyamız ve bu dünyayı süsleyen sınırsız hayallerimiz vardı. Dünyamız iki oda bir salon ve fazladan belki bir sokaktı. Derken sokaklara caddeler eklendi. Bildiklerimiz arttıkça sınırlı olan o dünyamız büyümeye başladı. Hayallerimiz de bu büyümeyle ters orantılı olarak küçüldü. Hayallerimiz küçüldükçe düşüncelerimiz kısırlaştı. Artık belirli düşünce ve davranış kalıplarının insanı olmuştuk. Aynen yönlendirildiğimiz gibi: okullarda okuduk, bize öğretilmiş olan büyük adam profiline ulaşabilmek için çok çalıştık. Para kazanmak için, makam sahibi olmak için çok çalıştık. Bu sınırlı dünyanın içerisindeki varlığımızı artırmaya uğraşırken birçok şeyi de geride bıraktık. Çocukluk günlerimiz gibi…


Çaba gösterdiğimiz alanlarda geçici galibiyetler edindik ama kazandıklarımızın hiçbirine gerçek manada sahip çıkamadık. Para sahibi, mal sahibi, mülk sahibi, kariyer sahibi, makam mevki sahibi olmak için çalıştık. Bir yılımızı 365 güne böldük. Sabah erkenden uyandık hedeflerimize ulaşabilmek için. Mükellef bir kahvaltı yaptık ya da iki tane poğaçayla geçiştirdik ama lokmalarımızı yerken hep o hedefleri düşündük. Caddelere aktık tüm insanlar gibi. Her biri bizim gibi birer hedef, birer idealdi gerçek kimliklerinin altında. Her biri bir yere koşturuyordu. Zengini, fakiri, işçisi, köylüsü, patronu. Hiçbirisi bizden farklı değildi. Hepsi de aynı koşturmanın içindeydi. Kimisi ofisinde batırdı güneşi, kimisi tarlasında. Gün bitti, gerçekten sahip olunmayan ve asla olunmayacak o metalar uğruna harcandı vakitler.


Bütün bu çabalamalarımız bizi düşünmekten alıkoydu. Odaklandığımız mevzular başkaydı, düşünmemiz gerekenler başka. Bin lira para kazanmak için onlarca saat zamanımızı harcadık ama binlerce yıllık sonsuz hayatımız için birkaç dakika harcamak fazla geldi bize. Günde sekiz saat, on saat para kazanmak için çalıştık. Bir saat ahiret için çalışmak bize ağır geldi. Geçici zevkler uğruna tükettik zamanımızı, bize sonsuzu sağlayacağı için sonsuz kıymeti olacak o dakikaları kullanmadık. Neticede bir Ramazan ayına daha kavuştuk tüm bu çıkmazlarımızla beraber.


Şimdi artık muhasebe yapmanın vaktidir. Ramazan ayının en güzel taraflarından birisi de insana düşünecek çok zaman kazandırmasıdır: Ben kimim? Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Basit hesaplarla geçirdiğim bu hayatımın daha kıymetli olabilmesi için yapabileceğim (yapmam gereken) daha önemli hesaplar var aslında. Bu dünyanın bir ahreti var, sonlanıp yok olacak bu dünyevi hadiselere ve metalara bağlanıp kaldığım yeter. Artık kendime bir çekidüzen vermenin vakti geldi. Bundan sonra ahiretime de en az dünyam kadar önem vereceğim, hatta daha fazla vereceğim. Namazlarımı kılıp, Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i ve tefsirlerini ve meallerini okumaya daha fazla zaman ayıracağım. Bencillikten sıyrılıp başka Müslümanları da düşüneceğim… gibi sorular ve kararlarla hayatımızı bambaşka bir istikamete yönlendirmemiz için bulunmaz bir fırsat bu güzel ay.


Bu mübarek zamanda artık kötü alışkanlıklarımızdan kurtulalım. Hayatımızın gerçek bir muhasebesini yapalım. Orucumuzu başımızdan savmak için değil de Allah rızası için tutalım. Başkalarının kalbini orucu bahane ederek kırmayalım. Oruçluyken bütün azalarımıza oruç tutturalım. Dilimizi yalandan ve gıybetten alıkoyalım. En büyük sorunlarımızdan birisi olan bu dedikodu illetinden kurtulalım. Birbirimizi sevmedikçe gerçek mümin olamıyoruz. Birbirimizi sevmeye ve iyi davranmaya çalışalım. Böylelikle hem orucumuz kıymetli bir oruç olacak hem de aldığımız kararlar sayesinde hayatımız gerçekten sonsuz hayatımıza yaptığımız bir yatırım haline gelecek.
Herkesin Ramazan ayı mübarek olsun.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir