Merhamet Demokrasisi

Türkiye insanını gelişmiş ülke insanlarından ayıran bir özelliği de ülkesinin sahipliğini yönetici sınıfa kayıtsız şartsız teslim etmesidir. Gelişmiş ülkelerde insanlar yönetilme haklarını bir süreliğine yönetici sınıfa verseler bile ülkelerinin sahipliğinden vazgeçmezler, yönetimde aksaklık olduğu zaman olaylara direk müdahale etmekten çekinmezler. Biz yönetilme olayına bambaşka bir açıdan bakarız. Yönetilme hakkımızla birlikte ülkemizin ve bölgelerimizin anahtarlarını seçilenin eline bırakıveririz ve sonrasında yapılanların hesabını asla sormayız.
Zaman zaman gazetelerde dış dünyadan haberler okuyoruz ve şaşırıyoruz: Hindistan içişleri bakanı Mumbai kentindeki terör olaylarının sorumluluğunu üstlenerek istifa etti. İngiltere çalışma bakanı partiye yapılan 103 bin dolar bağışın harcamalarını belgelemeyince istifa etti. Alkollü araç kullanan Honduras dışişleri bakanı istifa etti. Kanada dışişleri bakanı gizli belgeleri güvenli olmayan bir yerde bıraktığı için istifa etti. Bulgaristan içişleri bakanı bir mafya lideriyle görüntülendiği için istifa etti. Brezilya kültür bakanı sanat çalışmalarına vakit ayırabilmek için istifa etti. Japonya tarım bakanı bazı kurumlara gönderilen pirincin küflü çıkması üzerine istifa etti. Makamında 64 bin dolar bulunan Arjantin ekonomi bakanı istifa etti. Bunlara benzeyen dana nice istifa haberleri.


Bize sudan görünen bu sebepler adı geçen ülkelerde hiç hafife alınmıyor. Bizim ülkemizde bunlardan daha vahim onlarca olay oluyor. 64 bin dolar, 103 bin dolar ne kadar komik paralar değil mi. Bizim yöneticilerimiz hesap verme gereği duymadan milyonlarca dolar harcayabiliyor. Bizim idarecilerimiz herhangi bir suçlamaya maruz kaldıkları zaman yukarıdaki örneklerdeki gibi, “istifa edeyim de soruşturma daha kolay yapılsın” demek yerine; “Bu bana yapılmış bir komplodur, görevimin başındayım” açıklamaları yapıyorlar. Bu kendi suçları değil tabi ki. Eminiz ki bahsettiğimiz bu yabancı devlet adamları da bizim gibi seçmenlere sahip olsalardı yerlerinden ayrılmayı kabul etmezlerdi.


Demokrasi de bir kültür meselesi. Olayların karşısında her ülke vatandaşı kendi kültürünün gerektirdiği gibi davranıyor. Demokrasi kültürünün yerleşmiş olduğu toplumlarda sivil halkın inisiyatif kullanma ihtimali her zaman var. Yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu zaman halk yöneticiye müdahale edebiliyor. Demokrasi konusunda yeterli altyapıya sahip olmayan bizim gibi toplumlarda ise yönetme hakkını ele geçirenler ülkenin sahipliğini de ele geçiriyorlar ve halka rağmen halkı yönetiyorlar. Böylesi durumlarda topluma ancak dua etmek düşüyor. Dua ediyoruz ki yöneticimiz merhametli olsun, hakkımızı yemesin, çiğnemesin, çiğnetmesin.
En tehlikeli yönetim şekli de bu olsa gerek. İdarecinin vicdanı ile baş başa kaldığı bu yönetim şekline biz “Merhamet Demokrasisi” adını veriyoruz. Hz. Ömer hilafete geçtiği zaman: “Ey nas! Ben haktan, adaletten ayrılırsam ne yaparsınız?” diye soruyor. Ahali: “Ya Ömer! Sen eğrilir, haktan ayrılırsan, seni kılıcımızla doğrulturuz!” cevabını verince Hz. Ömer “Elhamdülillah! Eğrilirsem beni kılıçları ile doğrultacak arkadaşlarım varmış!” diyerek şükredip seviniyor. Bizim yöneticilerimiz bize böyle bir şey sorsa: “Estağfurullah, siz hiç haktan adaletten ayrılır mısınız?” deriz. Sonsuz itimat gösterir, ülkemizin sahipliğini kayıtsız şartsız teslim ederiz. Sonra hakkımız yenilince de kendimiz ört bas ederiz hadiseleri. Takım tutar gibi tuttuğumuz siyasi partiyi onlardan önce biz savunuruz muhalefete karşı. Kılıcımızla eğrilikleri doğrultmak şöyle dursun, idarecinin eğriliğine karşı çıkanların eleştiri kılıçlarına karşı kendimizi siper ederiz.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir