Malatya Büyükşehir Olsun mu?

Olmasın. Biz zaten büyük şehrin kalabalığından, gürültüsünden, trafiğinden kaçtık da geldik sığındık bu küçük ve şirin Anadolu şehrine. Umduğumuz biraz sessizlik, biraz rahat bulmaktı buralarda. İnsanların birbirlerini tanıdıkları bir şehri özlüyorduk. Sokaklarında gezerken selam vermekten elimizin yorulacağı bir şehir hayal ediyorduk. Aşina yüzler, aşina sokaklar görmek istiyorduk. Mahalle bakkalında veresiye hesabımız olsun, cemaati iki gün aksattığımız zaman imam efendiden fırça işitelim, küçük bir şehirde yaşıyor olmanın bize vereceği o aidiyet hissini iliklerimize kadar hissedelim diyorduk.

Büyük şehir denilince aklıma ilk gelenler trafik, kalabalık, metro, tramvay, yalnızlık, yoksulluk, evsizler, mendil satan çocuklar oluyor. Büyük şehirde yaşıyorsanız bir kere yalnızlığınızı cebinize koyarak çıkacaksınız evinizden. Kimsenin kimseyi tanımadığı bir ortak yaşama alanında kendinize bir alancık oluşturacaksınız. Sınırlarınız olacak. Yolda birisi size selam verdiği zaman tuhaf tuhaf bakacaksınız yüzüne. Bu adam bana niye selam verdi, benden ne menfaati olabilir, acaba beni bir şekilde dolandırmayı mı düşünüyor diyeceksiniz Sonra da ister istemez ceplerinizi kontrol edeceksiniz bir şeyleriniz çalınmasın diye.

Büyükşehirde evinizden dışarıya çıkarken muhakkak bir gayeniz olacak. Bu “Cangıl”ın içine dalıp aileniz için avlanıp akşam sağ salim evinize dönmek olacak amacınız. İşe gidiş ve geliş yollarınız belli olacak. O soğuk ve ruhsuz alışveriş merkezlerinden alacaksınız ihtiyaçlarınızı. Soğuk yüzler, dondurulmuş yiyecekler, belirlenmiş eğlenceler. Yollarda dilenciler, evsizler olacak. Yüz metre öteden yolunuzu değiştireceksiniz gördüğünüz zaman. Kırmızı ışıkta arabanızla durduğunuz zaman yanınıza mendil satan çocuklar, çiçek, kâğıt helva, simit satan satıcılar yaklaşacak. Hızla kapatacaksınız arabanızın camını, kapılarınızın kilitli olup olmadığını bir daha kontrol edeceksiniz. Arabanızın camını cebren silen çocukları kovalamak için sileceklerinizi çalıştıracaksınız. Trafik birazcık rahatlasa da güvenlikli sitede, korunaklı evime ulaşayım da kapımın sürgüsünü sürüp kendimi emniyete alayım diyeceksiniz.

Dostlarınız hep uzaktakiler olacak, internet yardımıyla ulaşacaksınız her birine. Sanal kahkahalar atıp sanal ortamda duygularınızı paylaşacaksınız. Küçük şehrin sıcağından uzaklaşmış büyük şehir yalnızları ordusu olarak internette gruplaşacaksınız. Birlikte olsanız yapacaklarınızın hayalini kuracaksınız ama birlikte olamayacaksınız. Zira hayatınız hep aynı rutinin içinde geçecek. Sabah kalkarak aynı trafikte işinize gidecek sonra da yine aynı trafikte evinize döneceksiniz. Soranlara hiçbir şey için vaktinizin kalmadığından yakınacaksınız. Büyük şehirde yaşamak zor diyeceksiniz. Hep daha küçük, daha sakin, daha huzurlu bir Anadolu şehrinin hayalini kuracaksınız. O da bir gün emekli olup buraları terk ettikten sonra ulaşacağınız bir “Kızıl Elma” olacak sizin için.

Malatya şehri de büyükşehir olma yolunda hızla ilerliyor. Her köşe başında anılarımızın gizlendiği o şehir yavaş yavaş çıkıyor küçük şehir görünümünden. Anılarımız da o değişimin içinde kaybolup gidiyor. Bu saatten sonra Büyükşehir olmayalım, küçük kalalım demek nafile olur çünkü bu ölçüde büyümüşlüğün geri dönüşü de yok zaten. Yukarıda bahsetmiş olduğum büyükşehir sıkıntılarını yaşamaya başladık bile. O zaman geri alıyorum sözümü, olsun. Malatya büyükşehir olsun. Biz de büyükşehir hayatının sıkıntılarını yaşarken başka bir küçük şehrin hayalini kuralım bundan sonra.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan