Köse Kadı [Bahaeddin Özkişi]

“Yeni insana mezarın koza, yaşadığı hayatın bir kurt hayatı, mezar sonrasının da kelebeklik olduğunu anlatmaya pek imkân yok.”

Bu kitabı okuduktan sonra şunu anlıyorum ki devletlerin ilerlemesi bilgi akışındaki süreklilikle bire bir orantılı. Osmanlı ne zaman istihbarat konusunda diğer ülkelerden öndeydi, o zaman güçlüydü, o zaman ilerliyordu. Gerileme başladıktan sonra buna dur demek, geriye çevirmek artık imkânsız. Bugün dünyanın en kuvvetli devleti olan Amerika istihbarat konusunda da en üst düzeydedir. Dünyada ne olup bittiğini her an takip edebilecek bir istihbarat ağına sahip olduğu gibi işine gelmeyen bir vaziyeti kendi lehine çevirebilmek için her ülkede tetikte bekleyen casusları da vardır. Bir gün amerikan istihbaratının (ya da israil diyeyim ne farkı varsa) önüne geçecek kadar iyi bir istihbarat ağı başka bir devlet tarafından kurulursa bu amerika için sonun başlangıcı olur.

Köse Kadı 16. yüzyılda geçen bir casusluk romanı. Osmanlı’nın serhadlerinde yaşanan casusluk ve karşı casusluk faaliyetleri, ülkelerin politikaları ve birbirlerinin politikalarını bu casusluk faaliyetleriyle lehlerine çevirme çabası. Bence bütün hadiseler gerçeğe en uygun şekilleriyle anlatılmış zira aksine ihtimal veremiyorum. Bu devlet bu topraklarda yüzyıllarca hüküm sürdüyse, bunu her uçan kuştan haberi olmadan yapmış olamaz.

Bunun dışında kitabın anlatımı da çok güzel. Ben biraz geç kaldım bu kitabı okumak için ama geç keşfettim bu yazarı. Bahaeddin Özkişi‘yi en başta alıntı yaptığım sözü ile keşfettim ve merak ettim. Ortaokul yıllarımda okuduğum Mustafa Necati Sepetçioğlu kitaplarıyla benzer bir tat aldım okurken. Bugün bu kadar beğendiğime göre o gün okusaydım herhalde çok müstesna bir yere sahip olurdu hayatımda. Beni MİT ya da Dışişlerinde çalışmaya teşvik ederdi. Milliyetperver gençler için okunması gereken bir kitap velhasıl Köse Kadı. Ötüken Neşriyat tarafından basılan kitabın ilk yayın tarihi 1974, bendeki 2012 baskısı. 250 sayfa civarı ve 13 TL.

“Ne sorarsınız Beyim? dedi. Bey emreder, kul kısmı yapar. Ya bu pusatları neden kuşandık dersiniz? Hazreti Peygamber katında her kılıç, hakkını bizden sormaz mı sanırsınız?”

“İslam’da, Allah’a Rabb-ül Müslimin değil, Rabb-ül Âlemin denir. Mademki, Allah bütün insanların Rabbidir, o halde bize düşen vazife O’nun gerçek nurunu şu veya bu millet demeden yaymaktır.”

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir