Korku

Şehirler korkuyla kuruldu. Korkuyla attık binaların temellerini. Korkuyla çıktık katları semayı delercesine. Korkuyla bir araya geldi insanlar. Mağaralara sığınmamız korkudandır. Sonra tarlaya ektiğimiz buğday. Sonra etrafımıza çevirdiğimiz çitler. Sonrasında surlar. Etrafımıza ördüğümüz surların her bir taşını korkuyla koyduk. Kaleler inşa ettik. Yüzbinlerce, milyonlarca kaleler. Yüreklerimizin en dibine kaleler kurduk. Kazıdık.


Doğar doğmaz korkuyu öğrettik çocuklarımıza. Öcüler, gulyabaniler, cinler aşıladık. Kafalarına vura vura kork dedik. Bize böyle öğretmişlerdi çünkü. Biz de korkuyorduk. Genetiğin aktaramayacağı bu duyguyu kendi ellerimizle kazıdık beyinlerine. Kaleler kur dedik. Kaleler kur ve savun. Kork dünyadan. Kork hayattan. Her şeyden kork.


Korku piramitleri yaptık. En başa yarın korkusunu koyduk. Sonra ölmek korkusu. Kaybetmek korkusu. Hayatın bir mücadele olması olgusunu merkezlerimize yerleştirdik. Yüreğimizin götürdüğü yere değil de korkumuzun sabitlediği yere çakılıp kaldık. Cesareti alkışlarken kıs kıs gülüyorduk içimizden. Cesareti aşağıladık. Cesurları hor gördük hep. Deli dedik hepsine.Dokuz köyden değil yüzlerce metropolden kovduk cesurları. Bazen doğru söyledikleri için, bazen de ahlakımızı bozmasınlar diye.


Şehirleri meydana getiren korkudur. Tabiattan korkarak başladı insan serüveni. Sığınacak yerler aradı. Sonra da açlık korkusuyla savaşmaya başladı aynı tabiatla. Silahlar yaptı korkusundan. Mızraklar, kılıçlar yaptı. Tarlasının etrafını çitle çevirirken bir başkası tekerleği icat edip daha uzaktaki hemcinslerine zarar vermek üzereydi. Zarar vermeler korkudandır. Savaşlar korku yüzünden çıktı. Birbirimizi korkuyla parçaladık. Sığamadık dünyanın üzerine; sığamadık bir türlü. Korkuyla ezdik birbirimizi. Temelinde korku olan bir düzen oluşturduk nihayetinde. Modernleştikçe korkumuzun şeklini değiştirdik. Yeni şeyler buldukça daha fazla korktuk savunacak daha fazla şeyimiz olacak diye.


Yarından korkarak zehir ettik aldığımız her nefesi kendimize. Bilmediğimiz gelecek o kadar fazla baskı kurdu ki üzerimizde. İnsanları izledik. Etrafımızdaki insanlara baktık. Onlar ne yapıyorsa aynısını yapmaya uğraştık. Korkak insanlar dünyalarına ne kadar fazla bağlanıyorduysa biz de aynı ölçüde bağlanmak için kendimizi parçaladık. Rahat bir nefes alamadık bir türlü. Yarınlarımız olsun istedik bugünün kıymetini hiçe sayarcasına. Herkesin kafasını sokacak bir evi vardı. Bizim de olmalıydı. Yoksa tabiat bizi ezerdi. Herkes korkusundan arşı delmeye uğraşıyordu. Biz de onlar gibi ezelim dedik onları cesur zannederek. Maddeye bağımlı vücutlarımız oldu. Rahata, mekana, lükse, giyime, görünüme.


Bir çeşit görüntü budalalığı armağan etti bize insanlığımız. Başkalarına karşı üstün olamazsak ezileceğimizi düşündük. Davranışlarımızın temelinde yatan düşünceyi masaya yatırmadık, ya akılsızlığımızdan, ya da düşünmek istemediğimizden. Bir yönümüzle onlara galip gelmediğimiz takdirde onlar tarafından ezileceğimiz güdüsüyle hareket ettik hep. Cebimizde yarın yiyeceğimiz ekmeğin parası olunca mutlu olmadık. Cebimizde bin sene boyunca yiyeceğimiz ekmekten kullanacağımız parfüme kadar her şeyin parası olsun istedik. Böylelikle teskin ettik kalbimizin çarpıntısınız. Bu şekilde kurtuluşa ereceğimizi düşündük.

Yaşadığımız hayatı kendi kendimize biz zehir ettik. Mutlu ve huzurlu olmanın yolu belli ve basitken karmaşık ve dolambaçlı yollara kendimiz saptık. Korkular, endişeler, güvensizlikler belirledi kalbimizin atışlarını. Tevekkül etmedik, yarının sahibi olduğunu benimsemedik. Yarınlarımızı sahipsiz bilip sahiplenmek istedik aciz halimizle. Yarınlarımızı düşündükçe bugünlerimiz burnumuzdan geldi. Bu hayatı bize zindan eden, aldığımız nefeslerden huzuru buharlaştıran korkudur.

22 Temmuz 2008 Net Haber yazım

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir