Koloni [Jean-Christophe Grange]

Sürpriz diye başlamak lazım Jean Christophe Grange’in bir kitabından bahsederken. Polisiye bir romanda olması gereken en temel öğe bence sürpriz. Koloni’de de yazarın diğer kitaplarında da bu öğeden bolca var. Bu da yazarın kitaplarındaki heyecanın hiç azalmamasına ve yazdığı her kitabın ilgiyle beklenmesine sebep oluyor. Kitapta hiçbir şeyin garantisi yok. Kahraman olarak bildiğiniz bir karakter romanın bir yerinde kötü adama dönüşebilir ya da cinayete kurban gidebilir.

Koloni yazarın son kitabı. Doğan Kitap’tan çıkmış diğer kitapları gibi, 424 sayfalık bu heyecan fırtınasının fiyatı 15-20 lira aralığında değişiyor. Eleştirebileceğim husus imla ile ilgili. Bu kadar çok beklenen ve okunan, bu kadar çok baskı yapan bir kitapta bu kadar çok imla hatasının olması büyük bir ayıp. Kitabı sanki bir çeviri robotuyla çevirmiş, hiç okumadan basmış gibiler. Okuma zevkimin arasına seyyar satıcı çığlığı gibi giren bu hatalardan dolayı biraz canım sıkılmadı değil. Yine de son sayfasına kadar elimden düşmedi kitap. Olay örgüsünün muazzam bir şekilde kurgulanmış olması, bahsi geçen her hadiseyle ilgili ayrıntı bilgi verilmesi, yazarın kitabı yazmak için ne kadar emek harcadığının da bir göstergesi. Bu kitabı okuduktan sonra Şili’nin 1970-1990 arasındaki tarihi, Nazilerin 2. Dünya Savaşı sırasında yaptı işkenceler, Fransızların sömürgelerindeki soykırımları, Hıristiyan inancında müziğin yeri, klasik müzik tarihi ve daha birçok konu hakkında yüzeysel de olsa bilgi sahibi olduğumu söyleyebilirim. 1970 yılında Şili’de iktidara gelen sosyalist Allende hükümetinin bakır madenlerini millileştirmek istemesi Amerika’nın işine gelmiyor. Amerika isyan etme potansiyeli olanları silahlandırmaya başlıyor. Neticede 1973 yılında Pinochet yönetiminde darbe yapılarak ülke uzun yıllar sürecek kanlı bir yönetimin idaresi altına giriyor. İşkenceler ve idamların bilançosu yüz binleri buluyor. Amerika’nın demokrasi tacirliğinin pek köklü olduğunu da anlıyoruz böylelikle. Bir de Pinochet’in 2006 yılına kadar yaşadığını öğrenince Marquez’in “Başkan Babamızın Sonbaharı” adlı romanında bahsettiği diktatör acaba Pinochet miydi demeden edemedim.

Romana gelince. Olay bir kilisede işlenen cinayetle başlıyor. Kilisenin koro şefi orgun başında ölü bulunmuştur. İşin ilginç tarafı ise ortada cinayetle ilgili ne bir ipucunun ne de bir cinayet silahının bulunuyor olması. Emekli bir polis olan Lionel Kasdan, Ermeni olması hasebiyle Ermeni kilisesinde vuku bulan bu cinayeti araştırmayı kendisine vazife edinir. Cinayetin görgü tanığı olduğunu düşündüğü koro çocuklarıyla ilgili araştırma yaparken uyuşturucu müptelası, Rus asıllı genç bir polis olan Cedric Volokine de katılır soruşturmaya. Sonrasında ikili hadise yağmuruna tutulur. Koloni nefeslerin tutularak okunacak muazzam güzel bir roman.

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir