Kağıt Ev [Carlos María Domínguez]

Kitap okumanın, okur olmanın, kendine has bir doğası vardır. Bu kendine haslık hem okumakla alakalıdır hem de okuyanlarla. Kitap müptelaları çoğunlukla birbirlerine benzeyen tipler değillerdir. Kimisi alan okumayı sever kimisi bir konuyu takıntı yapmıştır sadece onu okur. Bazısı roman okumaktan hoşlanır bazısı siyaset bazısı ticaret. Kitap müptelalarının birbirlerine ve dış dünyaya bakışları da hep küçümseyicidir. Karşıdaki kimse kendisinin değer verdiklerine değer vermiyorsa ya da daha kötüsü hiç okumamışsa öylesine hakir görür ki onu. Fakat belli etmez, kafasını sallar geçer. Rus edebiyatı tutkunu bir okur için Latin Amerika edebiyatı bir aşağılama sebebidir. Daha fecileri de var. Gündelik kitaplar, yeni çıkanlar, çok satanlar… Yukarıda saydığım müptelalar bunları hor görürler. Sonra hepsi birleşir gazeteyle dergiyle yetinenleri hor görür ve en sonunda “hayatta okuyamam”, “okumayı sevmiyorum” tipi kişilere ulaşılır. Katman katmandır yani müptelalık. Sadece okunan metnin şekli ile kalmaz farklılıklar, okuma şekilleri de farklılıklar gösterir. Kimisi yatmadan önce okumayı sever kimisi kalkar kalkmaz. Günde 3-4 saatini okumaya ayıranlarla birlikte 1 saatten fazla zaman bulamayanlar ya da okurken tuvalete gitmeyi bile erteleyip saatlerce masanın başından kalkmayanlar okuma şekilleri uyumsuz binlerce tipten bazılarıdır. Ben elimde kalem olmadan okuyamıyorum mesela, altı çizilecek bir yere denk geldiğimde elimde kalem yoksa o kitabı elimden bırakırım.

Okuma şekline ne buyurursunuz? Otururken, yatarken, illa ki sessiz bir ortam olsun diyenlerle birlikte illa ki masada oturayım diyenler nasıl katmanlar oluşturuyorlar acaba? Ne olursa olsun, okumak bir iptiladır. Buna bulaşanlar birbirlerini tanıyamazlar, tanısalar da sevemezler belki ama farklı bir kültürün üyeleri olduklarının bilincindedirler artık. Her günlerini o günkü okumalarını yapacakları şekilde dizayn ederler. Seyahat kitapları ayrı takip edilir, yatmadan önce kitapları ayrı, yıllardır arıyordum sonunda buldum kitapları ayrı. Kitaplar koklanır. Kitaplar koklanır ve kağıt kokusu, zamk kokusu, eskimişlik kokusu ya da yeni çıkmışlık kokusu hafızaya kazınır. Kitaplar bir saatten sonra şahsiyet kazanmaya başlar. Kimisi en candan dost olur, üç-beş senede bir tekrar indirilir yerinden, bir daha ve başka türlü bir olgunlaşmışlığın penceresinden yeniden okunur. Kimisi başucunda durur, ihtiyaç duyulunca sığınılacak bir liman gibi kollarına atlanır. Kimisi günü geçirmek için kullanılan basit şeylerdir. Bir kenarda durur, yüzüne bir daha bakılmaz.

Kitapların duracakları yer de çok önemlidir. Her müptela kendi kütüphanesinin hayaliyle yatıp kalkar. Okuma eylemi sürdürüldükçe kitapların (dostların ya da sevgililerin) sayıları gittikçe artar. Tasnifi ve bakımı da zorlaşmaya başlar böylelikle. Katalog yapılır, ciltlenir, numara verilir. Arayıp da bir kitabı bulamamak nasıl bir şey bilir misiniz? Hele başlanıp da yarım bırakılmış bir kitap bulunamıyorsa bir kitaplıkta? Fakat her halükarda bir kitaplığın varlığı yokluğuna yeğdir. Müptela, bir kütüphanesi yoksa eğer her gittiği yere, evini sırtında taşıyan kaplumbağa gibi kitaplarını sırtında taşıyarak gider. Kitaplarını bir yerde bırakma, bir depoya terk etme onun için evladını cami avlusuna bırakmak gibi bir şeydir. O kitaplar taşınacak. O kitaplar saklanacak. O kitaplar korunup kollanacak. Ödünç kitap isteyenlere karşı yüz buruşturulacak. Başka ellere geçmelerine engel olunacak. Kim benim kadar özen gösterir ki kitaplara? Sayfayı katlayanlar var düşünebiliyor musunuz, ya da tek eliyle okuyabilmek için ortadan ayıranlar… Geri geldiğinde eski ruhu kalmamış olacak o dostun, bir daha aynı rabıta kurulamayacak müptela ile kitap arasında. Bunu tecrübe ettiği için kolay kolay ödünç vermez kitabını müptela.

Okur, okurluk, kitap üzerine yazılmış bir roman Kağıt Ev. O Kağıt Ev’in tuğlalarından biri olabilecekken o evi anlatan bir roman olmuş. Tuğla olmaktan kurtulmuş fakat gözyaşı olmuş çimentoyla kaplanmış binlerce bulunmaz nüsha için.

“Her yıl öğrencilerime en az elli kitap hediye etsem de bir raf dolusu kitap daha eklenip duruyor aralarına, çifter çifter dizili bir şekilde, sessizce, masumca ilerliyorlar evde. Onları durduramıyorum.”

Kitapların sürekli arttığını ifade etmiş yazar. Onlardan kurtulmak da mümkün olmuyor zira insan alırken çok cesur olsa da elinden çıkarmak konusunda o kadar yürekli olmuyor, konu kitaplar olunca.

“Kitap müptelalarını parşömen misali derilerinden anlayabilirsiniz.”

Kitaplardan, okurlardan, müptelalardan bahseden bu kitap “Mutlu Azınlığa” mottosuyla benim de yeni tanıştığım Jaguar Kitap tarafından basılmış. Çevirisini Seda Ersavcı’nın yaptığı bu güzel eserin yazarı Carlos María Domínguez. Yüz sayfaya yaklaşan çapı küçük fakat içeriği oldukça dolu. 

Author: mehmet
Mehmet Zeki Dinçarslan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir